1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

12. Fasıl: Resûl-i Ekrem'in Hilmi, Sıkıntılara Tahammülü, Affı ve Sabrı

Önceki Ders 20 Aralık 2015
Sonraki Ders 3 Ocak 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek Kıymetli kardeşlerim, Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Bugün yeni bir bahse, yeni bir fasla başlıyoruz. Bu bahis, Resûl-i Kibriya Efendimizin hilmine, yumuşak huyluluğuna sıkıntılara tahammülüne, insanları affetmesine, ve sabrihi, ve sabretmesne dair. Hepimizin şiddetle muhtaç olduğumuz Efendimizin güzel bir huyunu okuyacağız inşallah. Rabbim hepimizi onun feyzinden hissedar eylesin. Resûl-i Kibriya Efendimizin hilmi, dertlere, sıkıntılara, kederlere dayanması suçluları cezalandıracak gücü, kudreti olduğu halde onları affetmesi. Fenalıklara sabretmesi hakkındadır. Yani başa gelen sıkıntılara, kötülüklere, fenalıklara sabretmesi hususudur. Müellifimiz Kadı İyaz, Allah ona rahmet eylesin diyor ki: Bu saydığımız hilim, dayanma gücü, sabır gibi ifadeler arasında farklar vardır. Bunlar aynı şey değil, aralarında fark vardır. Ve şimdi onları tarife başlıyor ve diyor ki: Hilim nedir? Hilim dediğimiz şey nedir? Insanın kızmasını, öfkelenmesini gerektiren bir durum olduğunda, kızacak, öfkelenecek bir hadise meydana geldiğinde, insanın kızmayıp vakur davranması, sakin olması. Hilm dediğimiz bu. Kızacak hadiseler, olduğu halde kızmayıp sabretmesi, sakin davranması. Peki hilim bu. Yani kızılacak olaylar karşısında sakin davranmak. Bir de ihtimal kelimesi var. Bu nedir? Ihtimal, Allah Teala kuluna çeşitli acılar yaşatır. Ihtimal işte, bu acılara, bu dertlere dayanmaktadır. Ihtimal, hammal kelimesinden bilirsiniz yani. Sırta yüklenmek yani acıları kalbe gömmek. Ihtimali, ihtimal kelimesini anlamak için, hamal kelimesini hatırlarsanız daha kolay öğrenirsiniz. Mesela diğer canlılar da insanlara sıkıntı verir. Ihtimal böyle durumlarda kendini tutmak, kendine hakim olmaktır. Gerek insanlar, gerek diğer varlıklar efendim, özellikle hayvanlarla meşgul olan köylüleri düşünelim mesela. Bazen huysuzluk yapar hayvanlar vesaire. Onları dövmemek, canlarını acıtmamak lazım. Evet. Peki sabır nedir? Şimdi hilmi gördük, ihtimali gördük. Bir de sabır var dedik. Sabır nedir? Sabır da hilm ve ihtimal ile aynı manadadır. Bunlar birbirine yakın manalara geliyor. Manaları birbirine yakındır. Af nedir peki, af dediğimiz şey nedir? Suçluyu cezalandırma imkanı varken, onu bağışlamaktır. Yani, biri suç işliyor karşınızda. Mesela size hakaret ediyor filan. Onu cezalandırma imkanımız var. Yani tokat vuracak gücünüz var. Veya kendisine bağırıp çağıracak imkanınız var. Böyle durumlarda sabretmek, tahammül etmek ve onu bağışlamak. Af bu işte. Birini cezalandırma imkanı, gücü, kudreti olduğu halde onu bağışlamak. Affetmek. Bütün bu güzel huylar, yani hilim, ihtimal, sabır, af Allah Teala'nın sevgili peygamberine ihsan ettiği, lütfettiği, bağışladığı huylardandır. Allah Teala, Kuran'ı Kerim'de, Peygamber Efendimize şöyle buyurmuştur. Araf Suresi'nin 199. ayeti kerimesidir bu. Efendimizi Allah Teala terbiye etmiştir diyoruz ya. Peygamber Efendimizin, eğitimini Allahu Teala lutfetmiştir. Bu ayeti kerimede Efendimize şöyle hitap ediyor: Ey benim peygamberim. Sen affetmeye bak. Sen affetmeye bak. Insanlara iyiliği emret. Ve kendini bilmez cahillere de aldırma buyuruyor Allah Teala. Sen affet. Affet, insanları affet. Ve onlara iyi hareket etmelerini, iyi davranmalarını emret. Sonra senin canını sıkan, seni üzen cahillere de kulak verme. Hep diyoruz ya, Peygamber Efendimizin hocası Cebrail Aleyhisselam'dır. Bu ayeti kerime nazil olduğu vakit, rivayet edildiğine göre, Serveri Enbiya Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, Cebrail Aleyhisselam'a bu ayetin yorumunu sordu. Ne demektir dedi. Enteresan değil mi hakikaten? Ayeti kerime geliyor. Peygamber Efendimiz bunu anlamakta müşkülat çekiyor. Cebrail Aleyhisselam'a soruyor. Bunun manası nedir? Nasıl anlayacağız bunu? Cebrail Aleyhisselam da işin içinden çıkamadı. O da dedi ki, her şeyi en iyi tarzda bilen Allah Teâlâ'ya sorayım. Ben de ona sorayım. Bunun manasını ne olduğunu ben de Allah Teâlâ'ya sorayım dedi. Cebrail Aleyhisselam, Allahu Teala'nın huzuruna gitti. Peygamber Efendimizin bu ayeti kerimenin manasını sorduğunu Allah Teâlâ'ya ifade etti. Sonra dönüp geldi. Peygamber Efendimizin yanına geldi ve ona dedi ki; Ya Muhammed, Ey Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem diyor Cebrail Aleyhisselam. Allah Teala sana şunu emrediyor. Bu ayeti kerimede Allah Teala sana şunu emrediyor. Seninle, ilgisini kesenle sen ilgili kesme. Bir adam seninle alakasını kesiyor. Görüşmüyor, konuşmuyor. Sen onunla ilgili ilgini kesme. Yani sen, benimle alakanı kesiyorsan ben de dünden kestim deme yani. Varsın o cahil öyle söylesin. Seninle, tabii bu hepimize hitaben söylenmiş bir şeydir. Sadece Cebrail, Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam'a mahsus bir husus değildir. Yani Ey mümin diyor Allah Teala Hazretleri hepimize. Bir adam, bir şahıs seninle alakasını keserse, ilgisini keserse, görüşmezse, sen ilgini kesme. Sen ona gidip gelmeye devam et. Sana vermeyene sen ver. Allah Teala böyle söylüyor. Bir adam sana diyelim iyilikte bulunmuyor. İhtiyacın olan bir şeyi vermiyor. Ama sen ver, sen vermeye devam et. Yani o bir iyilik yapmıyor. Benim ihtiyacım olan şeyi bana vermiyor deyip de ona arkanı dönme, yüz çevirme. Sen ona iyilik yap. Sana zulmedeni de affet. Allah Teala böyle söylüyor. Sana zulmedeni de affet. Sevgili kardeşlerim. Bu ayeti kerimenin tefsiri fevkalâde güzel oldu doğrusu. Inşallah Rabbim, bu güzel huylarla hepimizin huyunu güzelleştirir. Demek ki bizim ile görüşmeyen, ilgisini kesene devam edeceğiz, gideceğiz, görüşeceğiz, ilgimizi kesmeyeceğiz. Biri bize vermiyorsa biz ona vermeye devam edeceğiz. Biz bir kimse, bize zulmediyorsa, haksızlık yapıyorsa onu affetmeye çalışacağız. Peygamber ahlakı bu. Müslüman ahlakı da dolayısıyla bu tabi yani. Allah Teala Hazretleri Lokman suresinin 17. ayeti kerimesinde Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimize şöyle buyurdu: Nedir bu ayeti kerimenin manası? Başına gelen sıkıntılara sabret, tahammül et. Başına gelen dertlere, acılara, sıkıntılara tahammül et, sabret. Işte böyle hususlardan yani can sıkan, insanı üzen, kederlendiren hususlarda azimli ve kararlı olunması gerekir. Yani başkaları senin canını sıkıyorsa sen sabret, tahammül et. İşte bu gibi hususlar sabredelimesi, dayanılması, direnilmesi gereken hususlardır diyor. Yeni azimli, kararlı ol bu mevzuda. Başına gelen sıkıntılara sabret, kendini bırakma. Ahkaf suresinin 35. ayeti kerimesi yine Efendimize yönelik. Yani tabii Efendimizin şahsında hepimize yönelik bir emir. Allah Teala Efendimize şöyle buyurdu: Azim ve sebat sahibi olan peygamberler nasıl sabretdilerse, sen de aynı şekilde sabret. Yani büyük peygamberler, Hz. İbrahim gibi Hz. Musa gibi. efendim. Hz. Nuh gibi büyük peygamberler Kendi milletlerinden gelen fenalıklara sabrettiler, tahammül ettiler. Sen de onlar gibi ol. Sen de milletinin halkının, kendilerine Allah'ın emirlerini getirdiğin insanların vereceği sıkıntılara tahammül et, sabret. Allah Teala, Nur suresinin 22. ayeti kerimesinde şöyle buyurdu: Içinizdeki fazilet sahibi kimseler, yani İslam ahlakını özümsemiş, benimsemiş olan müslümanlar, affetsinler, hoşgörsünler. Kendilerini üzen, canlarını sıkan, kaba davranan insanları affetsinler. Onların kabalıklarını hoş görsünler. Siz, Allah'ın sizleri affetmesini istemez misiniz? Allah Teala böyle buyuruyor. Siz benim sizi affetmemi istemez misiniz? İstersiniz. Kim istemez? O zaman siz de affedin buyuruyor Allah Teala. Eğer benim sizi affetmemi istiyorsanız, o halde siz de benim kullarımın kabahatlerini affedin. Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhametlidir. Demek ki sevgili kardeşlerim, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah Teala Hazretleri bizden kullarına ve mahlukatına karşı anlayışlı, şefkatli, merhametli olmamızı istiyor. Eğer benim siz affetmemi istiyorsanız siz de benim yarattıklarına karşı şefkatli olun, merhametli olun, anlayışlı olun buyuruyor. Müellifimiz bir ayeti kerime daha almış. Şura suresinin 43. ayeti kerimesini almış. Allah Teala, bu ayeti kerimede ne buyuruyor? Kim kötülükler karşısında sabrederse, tahammül ederse, suç bağışlarsa, işte bu azimli ve kararlı olunması gereken hususlardandır, konulardandır. Evet. Yani birinin size hakaret etmesi, sabrınızı denemesi adeta, canınızı yakması gibi hususlar kararlı olunması ve sabr edilmesi gereken önemli konulardandır buyuruyor Allah Teala Hazretleri. Şimdi müellifimiz bu ayeti kerimeleri verdikten sonra, bunun yorumunu şöyle yapıyor. Diyor ki: Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellemin ne kadar hilim sahibi olduğu ve karşılaştığı sıkıntılara tahammül ettiği bu konuda rivayet edilen hadis-i şeriflerde görülmektedir. Yani bu hususta Efendimizin başından geçen olaylar var. Onlar Efendimizden nakledilen hadisi şeriflerde zikredilmektedir. Tabii ki güzel kardeşlerim Peygamberler farklı insanlardır. Evet onlar da bir insandır ama, Allahu Teala Hazretleri onları farklı özelliklerle donatmıştır. Onların dışındaki insanlar, ne kadar halim, ne kadar sabırlı olurlarsa olsunlar, kızdıkları zaman mutlaka hata ederler. Açık verirler diyor. Peygamberler gibi hiç bir insan olamaz. Çünkü Allah Teala Hazretleri onları en mükemmel şekilde yaratmıştır. Özel surette terbiye etmiş, eğitmiştir. Onların sabrı bizim sabrımız gibi olmaz. Elbette onlar çok çok daha fazla sabırlıdırlar. Ama isterler ki, ümmetleri de kendilerinden ibret alsınlar. Çünkü Allah Teala Hazretleri, peygamberleri insanlara örnek olarak göndermiştir. Numunedir o bize. Model diyoruz ya şimdi. Model. Yani ona bak, onun davranışlarından kendine ders çıkar, ibret al. O nasıl davranıyorsa, herhangi bir Hadise karşısında, sen de öyle davran. Server'i Enbiya Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, Kureyş kavminden yani kendi kavminden kendi milletinden ne kadar sıkıntı görürse, o kadar sabrederdi. Onların azgınlıkları, saygısızlıkları, terbiyesizlikleri ne kadar fazla olursa olsun, Efendimiz de o nispette sabrederdi. Kendini bilmez müşriklerin taşkınlıkları karşısında sükunetini muhafaza ederdi. Yani bunlar bana şöyle fenalık yapıyor. Ben de onlara yapayım demezdi. O sıkıntılara tahammül ederdi. Karşısındaki insanlara, onları kıracak, kalplerini incitecek bir şeyler söylemezdi. Bununla ilgili olarak müellifimiz bize bir hadisi şerif nakledecek. Kadı İyaz'ın adetini tekrar hatırlayalım, müellifimizin. Bir bahse girerken genellikle ilk zikr edeceği hadisi şerifi senedi ile verir. Şimdi bir uzun senet okuyacağız. Senet neydi? O kitabın yazarının, müellifinin, musannifinin kendisinden başlayıp Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e varıncaya kadar kim kimden duydu? Yani ben filan hocamdan duydum. O hocam falan hocasından duydu diye böyle zikrederek Efendimize kadar ulaşan nakle biz senet diyoruz. Kadı İyaz diyor ki: Ben diyor bu hadisi ilk olarak hocam Ebu Abdullah Muhammed Bin Ali'den duydum ve başkalarından da duydum. Sadece ondan duymadım diye başlıyor, şimdi onun hocalarını şöyle zikrediyor. Evet orada müdahale eden olmadı galiba. Ancak bak şimdi Tirmizi'ye geldik. Yani müellifimiz 544'de vefat etti. Tirmizi'nin vefatı 279. 500'lerden 279'a geldik. Malik Bin Enes'e geldik. 179 tarihi. Hz. Aişe annemize geldik. Hz. Aişe annemiz Peygamber Efendimizden ne dinlemiş, ne görmüş şimdi onu okuyacağız. Hz. Aişe annemiz şöyle buyurdu: Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin bir huyunu, bir adetini Aişe annemiz Radıyallahu Anha anlatıyor, diyor ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Allah Teala tarafından iki şeyden birini yapma hususunda serbest bırakılırsa, muhayyer bırakılırsa, yani şunu da yapabilirsin, bunu da yapabilirsin diye Allah Teala onu serbest bırakmışsa ve şayet günah değilse mutlaka onların en kolayını seçerdi. Ümmetine en kolay olanını seçerdi. Iki şeyden biri arasında serbest bırakılırsa, en kolayını seçerdi. Yapılacak olan şey şayet günah ise ondan en uzak duran da Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam olurdu. En kolayını seçiyor, ümmetine en kolay olanı. Ama bir şey günahsa ondan da şiddetle uzak duruyor. Yaklaşmıyor, oraya yaklaşmıyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, sahip olduğu Allah korkusu dolayısıyla günahtan en uzak duran, günahtan kaçan bir insandı. Hz. Aişe annemiz onun bu konudaki huyunu anlatıyor ve şöyle diyor: Peygamber Aleyhissalatu Vesselam Allah Teala'nın yasakları çiğnenmediği müddetçe Allah Teala'nın ortaya koyduğu bir yasak çiğnemmediği sürece kendi şahsı için hiçbir meseleden dolayı intikam almamıştır. Bana hakaret ettin, benim canımı yaktın, ben de sana hakaret edeceğim, ben de senin canım yakacağım dememiştir diyor. Şahsına karşı yapılan hakaretlerden, sıkıntılardan dolayı. Kimseden intikam almamıştır. Ama, aması var. Allah'ın yasakladığı bir şey çiğnenmişse, Allah Teala buyuruyor ki hırsızlık yapma. Adam öldürme. Çünkü bu Peygamber Efendimizin şahsi hakkı değil. Allah hakkı, kul hakkı. Allah'ın yasakladığı bir şey çiğnenmişse onu asla affetmezdi. cezasını Allah adına mutlaka verirdi diyor Aişe annemiz. Amme hakları çiğnendiği vakit, insanların hakları ayak altına alındığı vakit, Allah Teala'nın yasakladığı bir husus çiğnendiği vakit, Peygamber Efendimiz o konuda son derece hassas davranırdı. Ve suç işleyeni affetmezdi. Hani hatırlayınız. Efendimizin kabilesinden, Kureyş kabilesinden soylu asil bir hanım hırsızlık yapmış. Efendimizin onu affetmesini istiyorlar. Ceza alan ırsa o kadına ceza verilirse, Kureyş kabilesinin efendim izzeti ayaklar altına düşmüş olacak. Yani insanlar diyecekler ki Kureyş kabilesinden biri hırsızlık yaptı. Olacak şey mi? Yahu ne yapsak bunu Peygamber Efendimize biz doğrudan söyleyemeyiz de, işte onun sevdiği biri var. Efendim Usame, Usame Bin Zeyd. Hibbu Rasûlüllah diye anlıyor, Resulullah'ın sevgilisi diye. Ona söyleyelim de o, bizim dileğimizi ona iletsin. Ve bu kadını bu seferlik affetsin. Usame Bin Zeyd Efendimize bu olayı anlattığı vakit Efendimiz son derece kızıyor. Böyle bir konuda sen benden şefaat istiyorsun öyle mi? Allah'a yemin ederim ki o kadının adı da Fatma imiş. O Kureyş kabilesinden Fatıma değil de, benim kızım Fatıma hırsızlık yapsaydı onu da elini keserdim diyor. Çünkü Allah Teala, bu konuda böyle emretmiş. Yani bir toplumda, hırsızlık gibi kötülüğün önüne geçmek için ona en ağır cezayı vereceksin ki, bir daha kimse o işi yapmasın. Bir de halimize bakın bugün. Adım başı hırsızlık. Çantaları kapıp kaçmalar. Evlere girip hırsızlık yaparken hatta adam öldürmeler vesaire. Bunlar neden oluyor? O suçu işleyene yeteri ceza verilmediği için. O hırsızlığın, hakettiği ceza verilmiş olsaydı, kimse böyle bir şeye teşebbüs edemezdi, cesaret edemezdi. İslamiyet'in getirdiği her emirde sevgili kardeşlerim, anlasak da anlamasak da büyük hikmetler var. Elbette anlamamız mümkündür, anlamasak da sözünü öyle söylüyorum. Ve izah ettiğim gibi işte mesela hırsızlık meselesi böyle. Uhud Savaşı, cereyan ederken hicretin 3. yılında oldu biliyorsunuz. Miladi 625 tarihinde Uhud Savaşı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem ile Mekkeli müşrikler arasında oldu bu savaş. Şiddetli bir savaş oldu. Ilk savaş Bedir Gazvesi'ydi. Bedir Savaşıydı. Orada kâfirlerden 70 müşrik öldürülmüştü. Uhud Savaşı'nda da aksi oldu. Müslümanlardan 70 kişi şehit edildi. Çok şiddetli bir savaştı Uhud Savaşı. İşte o savaşta Peygamberi Zişan Efendimizin mübarek dişi kırıldı. Bir kafir attığı taşla, Efendimizin yüzüne çarptı o taş. Mübarek dişini kırdı, yüzü yaralandı. Bu durum ashab-ı kiramın pek gücüne gitti. Yani gözleri gibi sevdikleri Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellemin mübarek dişinin kırılması, yüzünün kanaması onları dilhun etti, perişan oldular. Vekalu. Efendimize geldiler dediler ki: Ashabı güzin efendilerimiz, Peygamber Efendimize dediler ki, Ya Resulallah bir beddua etti şunlar için. Şunlara beddua et de Allah kahretsin bunları dediler. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: Yani, bir taraftan yüzünden kan akıyor. Ben lanetçi olarak gönderilmedim. Ben lanet etmek için, yani lanet nedir? Allah'ın rahmetinden uzak olsun demektir. Birine lanet etmek demek, sen Allah'ın rahmetinden uzak ol demektir. Allah sana merhamet etmesin demektir. Buyuruyor ki Efendimiz, ben insanlara lanet etmek için, yani onları Allah'ın rahmetinden uzaklaştırmak için gönderilmedim. Ben onları Allah'ı yoluna davet etmek için ve alemlere rahmet olarak gönderildim, diyor. Evet, yani onlar benim canımı yaktı, dişimi kırdı, yüzümü yaraladılar ama ben, Allah Teala beni lanet et diye göndermedi. Allah Teala beni merhamet et diye gönderdi. Onun için ben kimseye lanet edemem buyuruyor Efendimiz. Çünkü ben alemlere rahmet olarak gönderildim, diyor. Öyle değil mi, ayeti kerime öyle söylemiyormu? Ey benim Peygamberim buyuruyor Allah Teala Hazretleri. Biz seni sadece alemlere rahmet olarak gönderdik, başka bir şey için değil. Alemlere rahmet olarak gönderdik biz seni. Ve şöyle buyuruyor Efendimiz, Şimdi beddua et diyorlardı ya, Efendimiz de şöyle buyuruyor: Allah'ım kavmime hidayet ver. onları doğru yola ilet çünkü onlar bilmiyorlar, cahil adamlar. Olgunluğa bakınız. Allah'ım benim kavmini doğru yola ilet. Çünkü onlar cahil adamlar. Kime taş attıklarını, kiminle savaştıklarını bilmiyorlar. Allah'ın Peygamberi ile muharebe ettiklerini, savaştıklarını bilseler bunu yaparlar mı? Yapmazlar. Bunlar cahil buyuruyor. Evet sevgili kardeşlerim. Hz. Ömer Efendimizden rivayet ediliyor şimdi okuyacağımız şey. Allah ondan razı olsun. Hz. Ömer, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e papılan bu eziyetleri görünce Fahri Kainat Efendimize şöyle dediği rivayet ediliyor. Beddua et diyorlar. Efendimiz tam tersine onlara dua ediyor. Bunun üzerine Hz Ömer diyor ki: Ya Resulallah, anam babam sana feda olsun. Sana kurban olayım ya Resulallah. Hazreti Nuh kendi kavmine şöyle beddua etti. Dedi ki; Yarabbi yeryüzünde dolaşıp duran tek bir kafir bırakma, dedi. Hz.Nuh biliyorsunuz 950 sene o devirde insanların ömrü çok uzundu. 950 sene kavmiyle mücadele etti. Onlara Allah'ın emirlerine anlattı, anlattı, anlattı. 950 sene unutmayalım. Gemiyi doldurdu mu o kurtardığı müminler, yani yola gelen insanlar? Yok. Çünkü geminin çoğunu hayvanlar doldurdu. Insanlar da, müminlere de vardı ama bir avuç mümin. Hz. Ömer diyor ki; Ya Resulallah Nuh Aleyhisselam dedi ki, Ya Rabbi yeryüzünde gezen, dolaşan tek bir kafir bırakma dedi. Şayet sen de Nuh Peygamber gibi beddua etseydin. Arkadaşlar sana beddua et dediler. Sen de Nuh Aleyhisselam gibi beddua etseydin, hepimiz mahvolur giderdik Ya Resulallah dedi. Hepimiz perişan olurduk. Ve devam ediyor Hz. Ömer sözüne. Ya Resulallah dedi bu kafirler senin sırtına bastılar. Herhalde bu sözü ile şeyi kastediyor, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem namaz kılarken secdeye varınca, sırtına deve işkembesini koydular ya, attılar ya, Herhalde onu kastediyor. Ya Resulallah, senin sırtına bastılar. Yüzünü kanatlılar şimdi işte. Bu savaşta yüzünü kanatlılar, dişini kırdılar. Ama sen onlara beddua etmedin. Onlara sadece hayırlı söz söyledin. Hidayetlerini istedinn ya Resulallah. Nuh Aleyhisselam öyleydi, sen böylesin. Ya Resulallah sen şöyle dua ettin: Beddua değil de şöyle dua ettin. Allah'ım kavmimi, bağışla çünkü onlar bilmiyorlar. Yani senin birliğini, benim peygamberliğini bilmiyorlar. Senin tek Allah olduğunu bilmiyorlar. Benim senin Resulün, elçin olduğumu bilmiyorlar. Evet sevgili kardeşlerim, Hz. Ömer de duygularını böyle anlattı. İşte bizim Efendimiz peygamberimiz, Sallallahu Aleyhi Vesellem böyle merhametli, şefkatli, bedduadan uzak, insanlara dua eden bir Peygamberi Alişan idi. Bizim bu kitabımızın, Şifa-i Şerif kitabının musannifi, yazarı Kadı İyaz dedi ki, Daha doğrusu bize hitaben diyor ki: Bize diyor ki Kadı İyaz, ey kıymetli dinleyiciler, Hazreti Ömer'in bu sözündeki yüce fazilete büyük erdeme bakınız. Bu sözdeki iyiliğe bakınız. Bu sözdeki güzel davranışa bakınız. Düşmanına bile iyilik etme faziletine bakınız. Adam onunla savaşıyor ellerinde kılıç. Onlara bile, düşmana bile iyilik etme erdemine bakınız. Ne kadar sabırlı ve hilim sahibi, ne kadar anlayışlı olduğuna bakınız Peygamber Efendimizin diyor. Resulullah farkı bu işte. Alemlere rahmet olarak gönderilmenin farkı bu. Fahri Cihan Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, kafirlerin yaptığı fenalıklara, hakaretlere sükut etmekle kalmadı, bir de onları bağışladı diyor. Adam sana hakaret ediyor. Susarsın, bu bir fazilet. Ama onunla kaldı mı? Sustu mu? Yetindi mi susmakla? Hayır. Bir de affetti onları. Onlar için hidayet nİyaz etti Cenab-ı Mevla'dan. Rabbim, bunlar cahil bilmiyorlar, sen onları affet dedi. Işte büyüklük bu sevgili kardeşlerim. Biz de bize hakaret eden, canımızı sıkan, kalbimizi kıran kimselere, yakınımız olsun, olmasın. Böyle davranır, affedersem onuları, Allah Teala bizden hoşnut olur. Bu kulumda benim sıfatım var, buyurur. Ben halimim. Ben rahimim, rahmanım. Bu kulumda da rahmet sıfatı var, merhamet sıfatı var buyurur. Kendilerine şefkat besledi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. O insanlara merhamet etti. Onlara şefaatçi oldu. Allah'ım onları bağışla diye dua etti. Allah'ım onları doğru yola ilet diye dua etti. İşte bizim Efendimiz, böylesine şefkatli, merhametli, sabırlı, tahammüllü bir insandı. Rabbim hepimizi onun şefaatına nail eylesin. Ve bu güzel huyu hepimize nasibi müyesser eylesin. Kadı İyaz diyor ki, Allah ona da rahmet eylesin. O kâfirlere Peygamber Efendimiz, o kâfirlere duyduğu şefkat ve merhameti onlardan kavmim diye söz ederek gösterdi. Bu adamlar filan demedi. Yarabbi kavmini bağışla dedi. Onlara sahip çıktı yani. Benim kavmim. Yarabbi benim kavmimi bağışla. Ne tahammül Ya Rabbi, ne sabır? Sonra onların hatalarının bile farkında olmayan cahiller olduklarını dile getirdi. Çünkü onlar bilmiyorlar buyurdu. Çünkü onlar bilmiyorlar demek suretiyle onların ne kadar cahil, ne kadar anlayışsız olduğunu dile getirdi. Bir keresinde bir adam, Peygamber Efendimize saygısızca davranarak şöyle demişti. Bir defasında bir ganimet taksim ediliyordu. Yani savaş yapılmış, savaş bitmiş. Kâfirlerden alınan çok bol miktarda deve yani binlerce deve alınmıştı. Binlerce koyun alınmıştı. Şöyle bir adet vardı o devirde. Kafirler savaşa gelirken neleri var, neleri yok hepsini getirirlerdi. Hatta karılarını, kızlarını getirirler. Onlar da altınlarını, incilerini getirirlerki savaşan adamlar şunu bilsin ki; eğer ben mağlubum olursam develerim, koyunlarım, karım, kızım karşı tarafın eline geçecek. Onun için bütün varlığımla, bütün gücümle savaşayım derlerdi. İşte bu savaşta efendim, çok büyük ganimet alındı kâfirlerden. Peygamber Efendimiz de gönüllerini İslam'a yatıştırmak istediği bazı kimselere ki biz onlara, müellefeyi kulub diyoruz. Bolbol deve verdi. Yüz deve birine verdi. 200 deve birine verdi. İşte o sırada, tabi bu bol develer verdiği adamlar kavminin önde gelenleri. Onlar iyi müslüman olurlarsa, kavmi de müslüman olacaklar. Efendimiz onu gözetiyor yani İslam'ın geleceğini dikkate alıyor. Adamın biri çıktı. Zul Huvaysra denilen bir adam. Bu şimdi Efendimize çıkışan adam. Zul Huvaysra. Adıda Hurkus. Böyle bir tuhaf bir adam. Hurkus. Haricilerden oldu. Hazreti Ali'nin karşısına çıktı. Hz. Ali'ye işte sen kafir oldun falan diyenler var ya. Sen hakemi kabul etmemek suretiyle kafir oldun diye Hz. Ali'yi suçlayan ve Hz. Ali'nin kılıcı ile geberttiği adamlardan biri bu. Bu adam Peygamber Efendimize diyor ki, ki o devirde de münafık. Müslüman gözüküyor ama müslüman değil. Taksimi adil yap diyor Peygamber Efendimize. İdil. Şu taksimi adil yap. Herkese vereceksen aynı şekilde ver. Halbuki Efendimizin devlet başkanı olarak istediğine istediği şeyi verme yetkisi var. Herkese eşit pay dağıtması diye bir şey söz konusu değil. Çünkü Allah Teala ona o yetkiyi vermiş. Herkese gayretine göre, çalışmasına göre, cihadına göre bir şeyler veriyor. Adam diyor ki; taksimi adil yap, bu taksimde Allah'ın rızası dikkate alınmamıştır. Allah'ın rızasını sen gözetmedin. Doğru dürüst taksim yap. Bu münafık böyle dedi. O zaman Server'i Enbiya Efendimiz taksimi adaletli yaptığını söyledi. Yok dedi ben doğru yapıyorum, adil davranıyorum. Sen bunu fark etmedin buyurdu. Benim adil davrandığımı sen fark etmiyorsun. Başka bir şey söylemedi. Bu kadar söyledi adama. Yani be edepsiz, be terbiyesiz. Kiminle konuşuyorsun? Karşında koskoca bir peygamber var, demedi. Yoo, ben adil davranıyorum. Şu olgunluğa bakınız güzel kardeşlerim. Adam çıkmış terbiyesizce konuşuyor. Adil davran diyor. Efendimiz de diyor ki ben adil davranıyorum. Benim yetkim var böyle dağıtmaya ganimeti. Hatta kendine Peygamber Efendimiz yani mübarek zatına, sabırlı olması yönünde telkinde bulundu. Kendi kendine diyor ki; sabret. Kavmi Musa Aleyhisselam'a daha fenasını yapmıştı, o sabretmişti. Ey Muhammed, sen de sabret diyor kendi kendine. Böyle söylüyor. Kavmi Musa'ya çok fenalık yapmıştı, o Yahudiler ama Musa sabır etmişti. Sen de sabret, diye telkinde bulunuyor kendi kendine. Ve ardından da şöyle buyuruyor: Yazıklar olsun sana. Ben adil olmazsam Allah'ın Resulü olarak başka kim adil olabilir ki? Eğer ben adil davranmazsam perişan olurum. Allah beni perişan eder. Onun için doğru dürüst konuş demeye getiriyor. Ashab-ı kiramdan galiba Hazreti Ömer gibi asabiül mizaç olan kişiler, dediler ki; Ya Resulallah müsaade et şu kafirin kellesini uçurayım. Şu münafığın kellesini uçurayım. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, buna izin vermedi. Ashabını onu öldürmekten nehyetti. Hayır dedi, yapmayayın dedi, izin vermedi. Kavres adlı bir eşkiya var. Kavres İbni Haris. Bir terörist bugünün tabiriyle. Fahri Cihan Efendimize bir suikast teşebbüsünde bulunuyor. Hicret'in 4. yılıydı. Peygamber Efendimiz, ashabı ile birlikte efendim, Zatürrika denilen gazveye gitmiş, oradan dönüyorlardı. Yağmur da yağmış. Islanmışlar. Ormanlık bir yere gelince, orada elbiselerinde kurutacaklar ve biraz istirahat edecekler. Bu gazvede, bahsettiğim Zatürrika gazvesinde Resulü Zişan Efendimiz, sahabeden uzakta tek başınaydı. Onlardan ayrı yani birazcık uzak bir yere gitmiş, orada ağacın altında öğle uykusuna yatmıştı. Kaylule yapıyordu. Kailen dediği o. Peygamber Efendimiz kaylule yapıyordu. İnsanlar da kaylule yapıyorlardı. Kaylule ne demek? Öğle uykusu demek. Resûl-i Ekrem Efendimiz şu durumda uyandı. Nasıl? Manzarayı tasvir ediyor şimdi anlatan zat. Gavras dediğimiz eşkıya, Peygamberi Zişan Efendimizin yanıbaşında ayakta duruyor. Elinde de kılıç. Adam bir grup arkadaşı ile beraber Efendimizi takip ediyormuş. Pusuya düşürmek istiyor. Bir yere gelince diyor ki arkadaşlarına, siz burada bekleyin. Ben onu tek başıma bizi görürlerse olmaz bu iş. Tek başıma ben ona yakalayayım ve öldüreyim diyor. Efendimiz gözünü açıyor ki, Kavres dediğimiz adam ayakta, elinde kılıç bekliyor. Peygamber Efendimiz gözünü açtı ve bu manzarayı gördü. O adam dedi ki Kavres: Söyle bakalım dedi Efendimize. Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak? Efendimiz yatıyor. Yanında kılıcı da yok. Kılıcını da ağaca asmış. Birşey beklemiyor öyle. Adamın elinde Kılıç var. Kendinden son derece emin. Söyle bakalım diyor Efendimize, seni benim elimden kim kurtaracak? Efendimiz son derece sakin, Allah kurtaracak dedi. Allah kurtaracak. Adam Efendimizin o sakinliğini, sükünetini hiç korkmamasını, beni Allah kurtaracak demesini, tabii bir şekilde. O kadar yadırgadı ki, elindeki Kılıç yere düşüverdi. Allah Allah bu ne iş dedi adam yani? Hiç korkmuyor. Halbuki öldüreceğim şimdi onu diye düşünüyor ya. Bu defa Efendimiz, onun yere düşen kılıcını aldı Şimdi söyle bakalım. Seni benim elimden kim kurtaracak? dedi. Iş tersine çevrildi. Bu defa adam kılıçsız kaldı, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem ayağa kalkmış , eline kılıcı almış ve buyuruyor ki; söyle bakalım, seni şimdi benim elimden kim kurtaracak? Adam dedi ki; iyi cezalandırıcı ol dedi. Yani, iyi bir şekilde cezalandır. Neleri kastediyorsa artık yani. Yani af bekliyor yani. Beni affet demek istiyor. O zaman Fahri Alem Efendimiz onu bağışladı, serbest bıraktı. Adam kendisini bekleyen arkadaşlarının yanına geldi. Dedi ki; Arkadaşlar, ben yeryüzünün en hayırlı adamının yanından geliyorum. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin. O sabrı, tahammülü ve affedişi karşısında adam böyle demek zorunda kaldı. Öldürmeye gittiği adamın kendisine böyle davrandığını arkadaşlarını anlattı ve nasıl anlatıyor? Yeryüzünün en hayırlı adamının yanından geliyorum, dedi. Işte güzel kardeşlerim Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, canına kastedenleri bile böylesine bağışlardı, affederdi. Yüce Rabbim, bizleri de onun güzel ahlakıyla ahlaklandırsın. Hepimizi salih kullarından eylesin. Yavrularımızı, torunlarımız da güzel ahlaklı salih insanlardan eylesin. Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Irak'da, Arakan'da, Doğu Türkistan'da ve dünyanın başka yerlerinde kafirlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize yardım eylesin ve hepimizi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin şefaatine nail eylesin. Amin, Elhamdülillahi rabbil alemin, El Fatiha.

BU DERSE AİT KISA VİDEOLAR