1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

14. Fasıl: Resûl-i Ekrem'in Yiğitliği ve Kahramanlığı

Önceki Ders 10 Ocak 2016
Sonraki Ders 24 Ocak 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek kıymetli kardeşlerim, Şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Geçen dersimizde Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin yiğitliğini, kahramanlığını konuşuyorduk. Dersimizde aynı konuya devam edeceğiz. Kadı İyaz, Allah ona rahmet eylesin kitabımızın müellifi. Diyor ki; Ünlü muhaddis İmam Müslim Rahmetullahi aAeyh Peygamber Efendimizin amcası Hazreti Abbas'ın şöyle dediğini rivayet ediyor. Demiş ki Hazreti Abbas, Müslümanlarla kafirler, Huneyn Savaşı'nda karşı karşıya geldikleri vakit müslümanlar geri çekilmeye başladılar. Evet. Savaşta Hevazinlilerle savaşılıyordu. Hevazinliler okçuluklarıyla meşhur insanlar. Müslümanları ok yağmuruna tuttular. Müslümanlar şaşırdılar birden ve yeni müslüman olmuş 2000 kadarda Mekkeli var. Özellikle onlar, geri kaçmaya başlayınca, o müslümanlar arasında bir bozgun meydana getirdi. Müslümanlar da geri dönüp çekilmeye başladılar. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, üzerine bindiği katırını düşmana doğru sürmeye başladı. Müslümanların geri dönüp bir tür kaçıştığını görünce Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, üzerine bindiği hayvanı düşmana doğru sürmeye başladı. Hz. Abbas diyor ki ; Ben diyor Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin katırnın gemine yapışmıştım, hayvan ileri gitmesin diye asılıyordum diyor. Rasulullah düşmana doğru sürüyor. Etrafında kimse kalmayınca, tehlikeyi ben görüyorum ama Resullah Efendimiz aldırmıyor, düşmana doğru habire katırı sürüyor. Efendim. Ben gemini geri çekerken diyor, Efendimizi engellemeye çalışırken kardeşim Haris'in oğlu Ebu Süfyan da, o bizim bildiğimiz Ebu Süfyan değil. Peygamber Efendimizin amcasının oğlu Ebu Süfyan bu. O ise diyor, Peygamber Aleyhisselamın üzengisine yapışmış onu tutuyordu. Yani ikimiz birden ona engel olmaya çalışıyorduk. El Hadis istemek, ila ahiril hadis demek, yani hadisin baş tarafını hatırlatıyor bize. Tamamını vermemiş. Daha sonra diyor Hazreti Abbas, Resulü Ekrem Efendimizin emri üzerine bozguna uğrayıp dağılan o müslümanlara, ey müslümanlar diye seslendi, diyor. Hz. Abbas'ın tekrar ettiği Efendimiz, Hz. Abbas gür sesli bir adam. Efendimizin söylediklerini o bozguna uğramış insanlara tekrarlamaya çalışıyor. Efendimiz şöyle buyuruyor, ey akabede biat eden ensar. Nereye gidiyorsunuz? Ey akabede bana biat eden ensar. Ey şecerei rıdvan altında beyatür rıdvanda bana söz ver en azhap. Diye sesleniyor onlara. Bu sesi duyan sahabiler kendilerine geldiler diyor. Lebbeyk diyerek dönüp geldiler. Buyur Ya Resulallah diye dönüp geldiler, Resulullah'ın yanına koştular. Tekrar savaş kızıştı diyor. Yani müslümanlar demek ki bir anda boş bulunmuşlar. Dediğim gibi o yeni müslüman olmuş 2 bin Mekkelinin geri dönüp kaçması, onlara da etki etmiş. Onlar da geri dönünce, Efendimiz böyle seslenmiş ve müslümanlar hemen kendilerine gelmişler. Buyur ya Resulallah diyerek Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanına koşmuşlardır. Evet. Vekil. Şöyle de bir rivayet var yani bazı sahabiler diyorlar ki; Bazı sahabiler Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin kızması, öfkelenmesi halini anlatıyorlar da diyorlar ki; Fahri Cihan Efendimiz sadece Allah için öfkelenirdi. Şahsi için hiç öfkelenmezdi. Hiç kimseye kızmadı şahsı için. Bana niye böyle söylüyorsun? Bana neden böyle davranıyorsun, diye hiç kimseye hiçbir zaman kızmadı. Sadece Allah için öfkelendirdi. O öfkelendiği zaman da hiç kimse onun yanında konuşamazdı. Kimse ağzını açıp da, bir şey söyleyemezdi. Öyle durumlarda sadece Hazreti Ali konuşurmuş. O yakınlığı sebebiyle cesaret ediyor. Onun dışında hiç kimse Peygamber Efendimize ağzını açıp da bir şey söyleyemez imiş. Bir olayı zikrediyor Kadı İyaz. Bir gece diyor, Medine'de korkunç bir ses duyuldu. Bir ses geliyor ama, müthiş bir ses. Nereden geldiği belli değil. Halk düşman baskınına uğradıklarını zannetti ve çok korktular tabii. O sesi duyunca Medineli bazı sahabiler veyahut diğer muhacirlerden bazı sahabiler, sesin geldiği tarafa doğru gitmeye başladılar. Yani epeyce bir tereddüt etmişler. Acaba bu düşman mı? Düşmansa şimdi onlarla karşılaşırsak, vaziyet ne olur? filan bir takım hazırlıklar yaptıktan sonra, O sese doğru gitmeye başladılar diyor. Giderken yolda Peygamber Efendimiz ile karşılaştılar. Bir de baktılar ki, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem o sesin geldiği tarafa gitmiş geri dönüyor. Hani kimseyi beklemeden bu ses nedir? Müslümanları, Efendimiz müslümanların korkutulmasını hiç istemezdi. Buna çok üzülürdü. Hatta Müslümanlara derdi ki, Yani şakadan bile olsa kılıcınızı bir başka müslümana kaldırmayın. Vururum sana, şimdi öldürürüm seni gibi şakalar kesinlikle yapmayın derdi. Onun için Efendimiz Müslümanların Korkmasın hiç istemediği için hemen, o tarafa gitmiş. Diyor ki; Şimdi Peygamber Efendimizi, dönmüş gelirken gördüler ya. Ne vaziyette görmüşler? Server'i Enbiya Efendimiz, o sesi duyar duymaz kılıcını kuşanmış, Ebu Talha'nın atına binmiş, eğersiz olarak. Eğeri filan beklemeden. Çıplak atın üzerine atlamış. Sahabilerden önce meselenin aslını araştırmış, geri dönüyordu. O vaziyette gördüler. Korkmuş, telaşlanmış insanlara korkmayı,n korkmayın diyor Efendimiz, korkmayın bir şey yok. Korkulacak bir şey yok, korkmayın diye teselli ediyor. Işte Allah'ın Resulü böylesine cesur bir insandı. Hiçbir şeyden, hiç kimseden korkmazdı. Insanlar telaşlandığı, korktuğu vakit, O kesinlikle korkmazdı. Yüce Rabbim onun kalbinden düşman korkusuna almıştı çünkü. Ashabı kiramdan bir İmrân bin Husayn var, şimdi onun bir rivayetini müellifimiz buraya almış. Çok enteresan bir adam İmran bin Husayn. Bu ismi unutmayalım, çok kıymetli bir sahabi. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin sünnetine uymayı ihtiva eden Hadisleri çok rivayet edermiş. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin sünnetine uyulmasını hem teşvik edermiş, hem bununla ilgili Hadisi Şerifleri rivayet edermiş. Peygamber Aleyhissalatu Vesselama uymayı, uymamızı Mur'an-ı Kerim'in emrettiğini söylermiş. Ashab-ı Kiram'a. Ve diğer tabi tabiine. Bazıları ona şöyle derlermiş: Senin verdiğin bu bilgileri biz Kur'an-ı Kerim'de bulmuyoruz. Ya nereden söylüyorsun bunu? derlermiş bazı insanlar. Onlara kızarmış İmran Ben Husayn. Allah ondan razı olsun ve şöyle dermiş, Peki, paranın kırkta birini mi zekâtını vereceğiniz Kur'an'da yazılı mı? Koyunun veya devenin şu kadarını zekat olarak vereceğiniz Kur'an'da yazıl mı? Yok. Kur'an-ı Kerim o konuda hiçbir bilgi vermemiş. Siz bunları bizden öğrendiniz, biz de Resulullahtan öğrendik. böyle dermiş. Allah ondan razı olsun. Güzel kardeşlerim elbette, bu bilgilere hepimizin ihtiyacı var. Bizi ayakta tutacak olan, aziz kitabımızdan sonra, Resulullah Efendimizin Hadisi Şerifleri, sünneti seniyyesidir. Onun için Hadisleri okumalı, Efendimizin sünneti öğrenmeli, onları uygulamalıyız. Hayatımıza geçirmeliyiz. Buna o devirden daha çok muhtacız bugün. Onun için sık sık sizlere söylemeye gayret ediyorum. Hadis okuyalım. Bol bol Hadis okuyalım, Efendimizi öğrenelim. Burada yaptığımızda Elhamdülillah odur zaten. Diyor ki bu İmran bin Husayn: Ümran bin Husayn diyor ki; bir düşman birliği ile karşılaştığımız vakit düşmana ilk darbeyi indiren Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem olur. Yani geride durmazdı. En önde düşmanla karşılaşır değil vaki,t Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, kılıcı elinde, en önde dururdu diyor. Bu hususla ilgili birkaç rivayet göreceğiz. Bunu iyice zihnimize nakşedelim. Uhud Gazvesinin, Uhud Savaşı'nın yapıldığı gün ileri gelen müşriklerden bir Übey Bin Halef var. Kafirlerin başlarından biri. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'i gördü, onu görmezden geldi. Efeleniyor. Şöyle dedi: Eyne Muhammed. Muhammed nerede? Hava atıyor. Şayet bugün o sağ kurtulacak olursa, ben sağ kalmayayım, onu öldüreceğim diyor. Şimdi müellifimiz bu sözlerin biraz gerisine gidiyor. Bu Übey Bin Halef hakkında bize biraz bilgi veriyor. Diyor ki: Bedir Savaşı'nda, Bedir Gazvesi yapıldığı zaman bu adamın oğlu esir düştü. Übey Bin Halef in oğlu esir düştü. Efendimiz, esirlerini kurtarmak isteyenlerin fidye vermesi gerektiğini söyledi. Mekke'den geliyorlardı. Esir olan adamlarını kurtarmak için kararlaştırılan fidyeyi veriyorlardı. Esirini alıp gidiyorlardı, yakınların alıp gidiyorlardı. O gün oğlunu esaretten kurtarmak için Übey Bin Halef geldi. Efendimizle karşılaştı ve şöyle buyurdu, affedersiniz. Şöyle dedi kafir: Yanımda bir at var diyor. Übey Bin Halef Efendimize. Bak Muhammed, Sallallahu Aleyhi Vesellem., böyle diyor kafir, benim bir atım var. O atı her gün, 16 ölçek darı ile besliyorum. Bir gün o ata bineceğim ve seni öldüreceğim. Böyle dedi. Medine'ye, oğlunu esaretten kurtarmak için geldiğinde, Peygamber Efendimize böyle meydan okumuştu. Her gün 16 ölçek aarı ile besliyorum atımı. Bir gün o ata bineceğim ve seni öldüreceğim. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, son derece sakin ona şu cevabı verdi: Sallallahu Aleyhi Vesellem, İnşallah ben seni öldüreceğim. O kadar. Böyle buyurdu. Inşallah ben seni öldüreceğim. Şimdi tekrar dönelim. Uhud Meydanı'na. Uhud Savaşı'nın cereyan ettiği o saatlerde, Uhud Savaşı'nın yapıldığı gün, bu Übey Bin Halef dediğimiz kafir Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'i görünce atını Kainatın Efendisine doğru sürdü. Öldüreceğim seni demişti ya. Atını Efendimize doğru sürmeye başladı. O kâfirin süratle gelmekte olduğunu gören bazı müslümanlar, onun önüne geçmek istediler. Yani Efendimize doğrudan doğruya gelmesin, diye onu engellemeye kalktılar. böyle diyor Efendimiz. Onun yolunu kesmeyin. Bırakın, gelsin, buyurdu. Onun önüne siz geçmeyin, bırakın gelsin. Adamın vaadi vardı, beni öldürecekti. Meydan işte burası. Gelsin bakalım. Orada bulunan Ashabı kiramdan Haris Bin Sımme'nin mızrağını, harbesini aldı, şunu bana ver dedi. Efendimiz Sallallahu Alayhi Vesellem. Burada bir tasvir yapıyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, Haris bin Sımme'den mızrağı aldığı eline, efendim, Übey İbni Halef'e doğru doğrultu, bu manzarayı gören Übey İbni Halef'in yanındaki kafirler ne yaptılar? Şimdi onu tasvir ediyor. Diyor ki kaçmaya başladılar. Nasıl kaçıştılar? Çok güzel bir tasvir yapmış. Deve boynuna konan sivrisinekleri kovmak için deve silkindiği zaman, devenin boynuna, sırtına sivrisinekler konmuş. Canını yakmış, yakıyor. Devenin eli yok ki sivrisinekleri kovsun. Ne yapacak? Onları kovmak için şey yapacak, titreyecek. Silkinecek. Deve sırtına konan sivrisinekleri kovmak için silkindiği zaman onun sırtındaki sinekler nasıl kaçışırsa, o kâfirin yanındaki diğer kafirler de öyle kaçıştılar diyor. Yiğitler Sultanı Efendimiz, Übeyin karşısına çıktı. Mızrağı onun boynuna öyle bir vurdu ki, bizim oranın tabiriyle söyleyeyim, o kort kort öten kafir, aldığı darbenin tesiriyle atından aşağı düştü ve defalarca yuvarlandı. Yani nasıl bir darbe almış ki adam, öyle şiddetli bir darbe ki, atından düştükten başka, bir kaç takla attı. Söylendiğine göre Übey bin Halef'in, o kâfirin kaburga kemiklerinden biri kırıldı o sırada. Öyle sarsıldı, öyle düştü. Kalktı, arkadaşlarının yanına döndü. Dedi ki; kat eleni'yi Muhammed. Arkadaşlar Muhammed beni öldürdü. Böyle dedi. Arkadaşlar Muhammed beni öldürdü. Yok canım dediler, yok bir şeyin yok. İyisin. Hadi gel. Böyle dediler. Fekale Übey Bin Halef dedi ki, darbeyi alan o. Şayet diyor benim yaşadığım olayı diğer insanlar yaşasaydı, hepsi ölürdü diyor. Ben öylesine perişan oldum, öylesine mahvoldum, öylesine sarsıldım diyor. Benim aldığım o darbeyi başka insanlar alsalardı, hepsi ölürdü diyor. Hani vaktiyle oğlumu esaretten kurtarmak için gittiğimde ve kendisine meydan okuduğumda, seni öldüreceğim dediğimde ben seni öldüreceğim dememiş miydi? Yemin ederim ki diyor, şayet üstüme tükürseydi, tükürüğü ile beni öldürürdü. Adamın gözü nasıl korkmuş, nasıl perişan olmuş? Eğer diyor, üzerime tükürseydi, beni tükürüğüyle öldürürdü. O halleri biliyorsunuz Ebu Cehil de birkaç defa yaşadı. Acayip manzaralarla karşılaştı. Ya şiddetli bir kükremiş bir aslanın veya devenin, azgın bir devenin kendine doğru saldırdığını gördü. Önünde bir çukur, çukurun içerisinde ateşler gördü, öyle perişan oldu adam. Allah Teala habibini korumak isteyince, aklımıza gelmeyen nice şekillerle muhafaza buyurur. Kureyş kabilesi, Uhud Gazvesinden Mekke'ye doğru dönerken, Übey Bin Halef, serif mevkiinde hendek mekan oldu. Cennet mekan olmak varken, serseri herif, hendek mekan oldu. Evet sevgili kardeşlerim, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin yiğitliği, cesareti, kahramanlığı anlatmakla bitmez. Evet. Hz. Ali ne diyordu? Düşmanla karşılaştığımız vakit, en önde o bulunur, biz onun arkasında yer alırdık diyor. Evet. Onu okuduk mu, okumadık mı? En cesurumuz Resulullah'ın arkasında olurdu diyor. En cesurumuz Resulullah'ın arkasında olurdu. Yani düşmana ancak o kadar yakın olabilir, korktuklarından değil ama ne de olsa düşmanla, can korkusu netice itibarıyla. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem öylesine düşmana, düşmanın karşısına çıkıyor, meydan okuyor. Diğer müslümanlar da onun yanında ve gerisinde yer alıyorlar. Bu bahsi bitirdik elhamdülillah. Şimdi bir başka bahse geçiyoruz. Fahri Cihan Aleyhissalâvatu Rahman Efendimizi tanımamız lazım. Onun çeşitli özelliklerini, ahlakını öğrenmemiz lazım. Şimdi yeni bir konuya geçiyoruz. Bu okuyacağımız bahis, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin haya duygusu ve hatalara göz yumması bahsidir. İğda o demek. Hataya göz yummak. Müellifimiz diyor ki, önce bu iki terimi tanıyalım diyor, bu ıstılahları bilelim. Haya ve ığda, yani hatalara göz yumma terimlerini açıklayalım diyor. Haya nedir? Haya dediğimiz duygu nasıl bir duygudur? Insan kendisine zarar verecek bir şeyi yapmaya kalkarsa, veyahut diyor yapılmaması daha hayırlı olan bir şeyi yapmaya kalkarsa, işte o zaman insanın yüzünde hafif bir kırmızılık, hafif bir pembelik hasıl olur. İşte bu hal, haya duygusundandır. Yani utanılacak bir şey gördüğü vakit, dabii içinde utanma duygusu olan bir insanın yüzü pembeleşir. Yüzü hafif kızarır. İşte bu haya duygusundan kaynaklanır. Peki iğda nedir? İğda dediğimiz, yani hatalara göz yumma duygusu, insanın tabiatında hoşlanmadığı şeyi görmezden gelme, bilmezden gelme, göz yumma halidir diyor. Bir şeye, bir şeyi görmezden gelme. Bu da güzel bir duygudur. Yani biri, bir hata yaptı. Ev halkından biri bir şey yaptı veyahut yanınızda çalıştırdığınız biri bir şey yaptı. Bir arkadaşınız bir şey yaptı. Her şeyi görmek mecburiyetinde değilsiniz. Göz yumarsınız. Görmezsiniz, başınızı çevirirsiniz, Bu hal iğdadır işte. İğda dediğimiz budur diyor. Allah Teala Celle Celalühü Ahzap suresinin 53. ayeti kerimesinde şöyle buyurmuştur. Önce meseleyi hatırlayalım. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, annelerimizden biriyle evlendiği zaman adeti olduğu üzere ve bize de tavsiye ettiği üzere, düğün yaptığımızda bir yemek verin buyuruyor. Kendisi de ashabına yemek verdi evinde. Ashab-ı Kiram geldiler. Yemeklerini yediler, kalktılar, gittiler. Yalnız 3 kişi kalkmadı, oturdular ve sohbeti koyulaştırdılar. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bundan rahatsız oldu. Dışarı çıktı, dolaştı, tekrar geldi. Baktı adamlar hala oturuyorlar. Kalkın gidin diyemiyor. Işim var gidin, ibadet edeceğim, insanlarla meşgul olacağım, hHer neyse, eşimle meşgul olacağım. Böyle bir şey söyleyemiyor. Öyle utangaç. Efendimizi kim müdafaa ediyor, Allah Teala müdafa ediyor. Bir ayeti kerime gönderiyor. Müslümanlara yaptıkları bu hatanın, doğru olmadığını, yanlış olduğunu anlatmak üzere ayeti kerime gönderiyor. Yani Peygamberin evinde yemeğe çağrıldığınız zaman, işiniz bitince kalkıp, gitmeyip orada sohbete dalmayınız buyuruyor Allah Teala Hazretleri. Sizin bu haliniz Peygamberi rahatsız ediyor. Ancak o bunu size söylemeye sıkılıyor. Allah Teala Resulünü böyle müdafaa ediyor. O size yapmanız gerekeni, kendisi ile alakalı olduğu için, söylemeye utanıyor, sıkılıyor. Allah ise hakkı söylemekten çekinmez. Ben hakkı söylemekten çekinmem diyor, Allah Teala Hazretleri. Işte sevgili kardeşlerim. Fahri Cihan Efendimiz Aleyhi Salevatur Rahman, böylesine mahcup bir insandı. Haya duygusu aşırı derecede gelişmiş bir insandı. Müellifimizin bir adeti var biliyorsunuz. Bir konuya başlarken, zikir edeceği ilk Hadisi senedi ile birlikte zikreder, diğer hadisleri senediyle zikretmez. Demek ister ki yani diğer hadislerin de senedi vardır böyle. Onları söyleyecek olursa iş uzar. Ben onları söylemiyorum. Senet neydi? Senet bir müellifin ki mesela bizim müellifimiz Kadı İyaz, Hicri 6. yüzyılda yaşamış ve vefat etmiş bir insan. 544, Hicri 544 tarihinde vefat etmiş bir insan. Bunu Miladisi bulmak için üzerine 600 yıl koyarsınız, miladisini bulursunuz. Yani 11. Asır. Oradan Peygamber Efendimize, varıncaya kadar, kim, kimden duymuş Hadisi. Buna senet diyoruz ve bütün Hadisi Şerifler bize böyle senediyle gelmiştir. Ben sadece süratle okuyup geçeceğim. Göreceksiniz yani bir dakikaya yakın bir zamanda ancak bitireceğim bu şeyi, senedi. İlk söz Kadı İyaz'ın. Kadı İyaz diyor ki, bana şu hocam rivayet etti diyor. Ve o hocası da bana şu hocam rivayet etti, böyle gidiyor. Dedi demek, haddesena bize rivayet etti demek veya haddeseni. Kaleler yok burada da onu ben ilave ediyorum. Adet böyledir. Hadiste adet, gelenek haddesena sözlerinden önce dedi anlamında bu kale sözü eklenir. Ahberena da aynı anlamdadır. Yani bize rivayet etti demek. Senedimiz ancak şimdi bitti. Allah razı olsun ki her hadiste böyle senet vermiyor müellifimiz. Ashabı kiramdan Ebu Said El Hudri Radiyaanhul Bari Hazretleri şöyle demiştir. Ebu Said El Hudri, Efendimiz vefat ettiğinde, 20 yaşında bir gençti. En çok hadis rivayet eden 7 kişiden de biriydi. Zeki, hafızası güçlü bir delikanlı o zaman. Diyor ki Rasulullah şöyle buyurdu: Şöyle anlatıyor Ebu Said: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, büyüyüp örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha hayalıydı. En çok hayalı olan kızlarımız Elhamdülillah var. Yetişip de böyle gelişmeye başladıkları vakit, utanma duyguları da gelişir onlarda. Rabbim utanma duygusu azalmış kızlarımıza da, utanma duygusu ihsan eylesin. Bu bizim en büyük dertlerimizden biri maalesef. Genç kızlarımıza kültürümüzü, İslam kültürünü layıkıyla vermediğimiz için mekteplerimizde, analar, babalar evlerinde Hadis-i Şerifi okutmadıkları için, Efendimizi, Efendimizin arkadaşlarını onlara öğretmedikleri için, kimi örnek alıyorlar? Batıyı örnek alıyorlar, Avrupa'yı örnek alıyorlar. Orada şu moda çıkmış, ha onu ben de yapayım diyo,r o bir marifetmiş gibi. Onu yapıyorlar. Sokağa dolduran pantolonlu kızlarımızı görünce utanıyorum ben. Ama onlar utanmıyor maalesef. Diyor ki; Ebu Said El Hudri anlatmaya devam ediyor. Resulü Kibriya Aleyhi Ekmelüt Tahaya Efendimizin huzurunda hoşlanmadığı bir şey yapıldığında biz bunu yüzüne bakınca anlardık diyor. Bir şeyden hoşlanmış belli. Hemen yüzünden anlardık onu diyor. Rahatsız olmuş, utanmış, yüzü kızarmış vaziyette görürdük ve o şeyden hoşlanmadığını anlardık diyor. Nebiyyi Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellemin mübarek teni son derece hassastı diyor. Efendimizin mübarek teni son derece hassastı. Mübarek cildi pek nazikti diyor. Mübarek cildi pek nazikti. Beğenmediği, hoşlanmadığı bir şey olunca rengi hemen atardı diyor. Biz de utandığını anlardık diyor. Hoşlanmadığı, beğenmediği, memnun kalmadığı bir şeyi görünce hemen rengi atardı diyor. Biz de anlardık ki, rahatsız ol. Çünkü haya imandandır buyuran O. Haya imandandır buyuruyor Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Yani imanı olanın haya duygusu olur. Haya duygusu azalmışsa, demek ki insanın imanı da zayıftır. Üstün bir haya duygusuna diyor Ebu Said El Hudri, Efendimiz Hazretleri üstün bir haya duygusuna sahip olduğu için, iyi huylu, yüce ruhlu olduğu için karşısındakini incitmemek için onun hoşlanmayacağı bir şeyi söylemezdi, diyor. Insanın kalbine, gönlüne son derece riayet ettiği için, benden incinmesin, kalbi kırılmasın düşüncesiyle içine atardı, söylemezdi. Şunu yapma ayıp, böyle olur mu filan demezdi kimseye. Çünkü Efendimiz, gönül insanı Gönüle değer veriyor. Kırmamaya azami gayret gösteriyor. Biz de öyle olmalıyız sevgili kardeşlerim. Biz de kardeşlerimizi kırmamaya gayret etmeliyiz. Rabbim içimizde öyle bir geniş alan meydana getirmiş ki, oraya atabiliriz bazı duyguları. Bazı şeyleri oraya atabiliriz, hiçbir şey olmaz. Hz. Aişe annemiz de, Allah ondan razı olsun şöyle demiştir: Annemiz diyor ki; Resûl-i Kibriya Aleyhi Ekmelüt Tahaya Efendimiz hoşlanmadığı bir şeyi, beğenmediği bir şeyi bir kimsenin yaptığını veya söylediğini gördüğü vakit, isim vermezdi. Yani duymuş ki falan adam şöyle bir şey yapmış. Adını zikretmezdi onun diyor. Falan kimse, neden böyle yapıyor, neden böyle konuşuyor? demezdi diyor. Isim vermezdi. Adamı incitirim diye, adamı rahatsız ederim diye isim vermezdi. Fakat şöyle derdi: Ne dermiş Efendimiz? Canım bazı kimseler neden böyle yapıyorlar? Neden böyle söylüyorlar? İsim verme yok. Insanlar niye böyle yapıyor ki? buyuruyor. Kimsenin ismini söylemeden genel olarak uyarırdı insanları. İsim vermeden. Gönül insanı işte. Resulullah Efendimiz sevgili kardeşlerim. Biz de onun ahlakından nasiplenmeliyiz. Bu kadar okuyoruz. Duyuyoruz Elhamdülillah. Bu da bir Allah'ın lütfudur sevgili kardeşlerim, Bu da bir şereftir. Efendimizin sözlerini duymak, Hadislerini okumak, onun hakkında yapılan sohbetlerin yapıldığı meclise gitmek, orada bulunmak Allah'ın bir lütfudur. Elhamdülillah bu lütuf hepimize şuu anda nasip olmuştur, Anlatarak bana, dinleyerek size nasip olmuştur.Haza min fadlı Rabbim. Bu Allah'ın, Rabbimizin bir lütfudur. Enes bin Malik Radiyallahu Anh rivayet etti. Bir gün Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin huzuruna bir adam geldi. Yüzünde sarı bir boya izi vardı. O devirde güzel kokular bugün olduğu gibi inceltilmediği için esanslar ve saireler bazı bitkilerden elde edilen şeyleri yüzlerine sürüyorlar. Güzel koksun filan diye. O adam da yüzüne sürmüş ama bir yerde iz kalmış, göze batıyor. Zaten Fahri Cihan Efendimiz, kırılmasın diye kimsenin yüzüne karşı onun hoşlanmayacağı bir şeyi söylemezdi, adeti buydu. Adam dışarı çıkınca, şu arkadaşa söyleseniz de, şu yüzündekini yıkasa dedi. Adama söylemiyor bunu incinir diye. Siz söyleyin, yüzündeki yıkasın, diyor. Hem oradakilere ders veriyor yüzünüze dikkat edin, böyle şeyler olduğu vakit aynaya bakın, öyle çıkın demek istiyor. Hem de ben söylersem ücenir, gücenir alınır. Peygamber tarafından hatası söylenmek az bir şey değil tabii. Onu da sevdiği için, ben Peygamber Aleyhissalâtü Vesselamı üzdüm diye de hassas bir insansa düşünebilir. Onun için Efendimiz onu utandırmak için, kendisi söylemiyor da, söyleseniz de şu yüzündeki şeyi yıkasa buyuruyor. kelimesi kullanılmış. Onu bile müellifimiz söylüyor. Aynı anlamda, yani yıkasa anlamında. Hz. Aişe annemiz İmam Tirmizi'nin kitabında El-Camiu's-Sahih'inde rivayet edilen bir Hadisi Şerifi anlatıyor. Şöyle diyor Hz. Aişe annemizÇ Yani Tirmizi'deki o hadise göre Aişe annemiz şöyle demiştir: sözlerinde ve hareketlerinde hiçbir çirkinlik bulunmazdı diyor Hz. Aişe annemiz. Onu en yakından tanıyan annemiz böyle söylüyor. Resulullah Sallallahu Allahu Aleyhi Vesellem'in sözlerinde, davranışlarında hiç bir çirkinlik bulunmazdı. Allah'ın Resulü bazı kimselerin çarşı pazarda yaptığı gibi bağıra çağıra konuşmazdı. Öyle vardır ya, bazı yüksek sesli kardeşlerimiz, Yani ben böyle konuşursam başkalarının da rahatsız ederim diye genellikle düşünmezler de, yüksek sesle konuşurlar. Öyle yapmazdı diyor. Kötülük yapana kötülükle karşılık vermezdi. Biri kendisine kötülük yapmışsa, aynı şekilde cevap vermezdi. Kötülük yapanı affederdi, bağışlardı diyor annemiz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Ne güzel bir ahlak sevgili kardeşlerim. Ashab-ı kiramdan, iki zat Tevrat'ı çok okurlardı. Biri Abdullah İbni Selam, zaten Yahudi alimiydi. Müslüman oldu. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem hicret edip Medine'yi şereflendirdiği vakit müslümanlar diyorlar ya Peygamberimiz geliyor filan diye, o da bir peygamber geleceğini biliyor. Yahudilerin hepsi biliyor. Peygamber gelecek. Ama bizden çıkacak diye bekliyorlar, fakat Arapların arasında çıkınca çok üzülüyorlar buna. Efendim, Abdullah ibni Selam Peygamber Efendimizi tanımak istiyor. Çünkü Tevrat'ta ve diğer kitaplarda, İncil'de Efendimizin tarifi öyle geçiyor ki, Yahudi alimleri kendi çocuklarını tanıdıklarından daha iyi bir şekilde Peygamber Efendimizi tanıyorlar. Efendimizi gördükleri vakit hemen özelliklerini fark ediyorlar. Tevrat'ta bahsedilen şu özelliği de var. Bu da var. Abdullah ibni Selam, işte çok tereddüt etmemiş. Efendimizi görünce evet demiş, bu o. Bu beklenen Peygamber. Ve hemen iman etmiş. Diğer bazı Yahudi alimleri, Efendimizi bazı imtihanlardan geçirmişler. Daha evvel gördüğümüz gibi, Efendimizi öfkelendirmeye çalışmışlar. Çünkü kitaplarında da geçiyor. Efendimiz öfkelenmez, kızmaz. Adam onu kızdırmaya çalışıyor, haksızlık yapıyor kendisi Böyle imtihanlar neticesinde bir kısmı da müslüman oluyorlar. Abdullah ibni Selam, Tevrat'ta Okumuş. Abdullah ibni Amr İbni As da Tevrat'ı okuyan bir sahabi idi. Efendimizin genç sahabisiydi. Hz. Aişe'nin bu sözünü bir benzerinin Tevrat'ta da geçtiğini söylemişler. Demek ki, Tevrat'da Efendimizi tanıtıyorlar dedik ya. İşte çarşıda, pazarda başkaları gibi bağırıp, çağırmaz. Son derece sakindir tarzında Efendimizi anlatan ifadeler geçiyor. İki cihan güneşi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'den rivayet edildiğine göre; İki cihan güneşi Efendimiz den rivayet edildiğine göre Resûlullah Efendimiz üstün haya duygusu sebebiyle, insanın yüzüne ısrarla bakamazdı. Utandırırım düşüncesiyle, başka düşüncelerle bir insanın yüzüne devamlı bakamazdı. Yani kendisi böyle yapmaya utanırdı. Insanın yüzüne ısrarla bakamıyor. Ne üstün bir haya duygusudur ki sevgili kardeşlerim, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, karşısındaki insanın yüzüne devamlı surette bakamıyor. Söylemeye utandığı bir sözü, söylememek için onu kinaye yoluyla söylerdi. Kinaye yoluyla anlatırdı. Bazı şeyleri insanlar ayıp karşılar filan düşüncesi ile. Mesela gelmiş kadın, kadın halleri ile ilgili bir şeyler soruyor. Efendimizi en zor duruma düşüren şeylerden biri o. Yani bir şey tarif ediyor, ama kadın anlamıyor. Efendimiz kinayeli konuşuyor. Kocasından memnun kalmamış, ayrılmış. Bir başkasıyla evlenmiş. Fakat onda da erkeklik şeyi yokmuş, alametleri yokmuş. Efendimize gelmiş bunu anlatıyor. Efendimiz diyor ki olmaz. Yani böyle ikide bir boşanma olmaz. Sen onunla cinsel ilişkiye gireceksin, demek istiyor Efendimiz ama bu tabiri de kullanmıyor. Sen onun balcağızından tadacaksın, o da senin balcağızından tadacak diyor. Böyle kinayeli bir tarzda konuşuyor. Böyle olmaz yani. Tekrar eski kocana dönmek istiyorsan, ki öyle söylüyor. Eski kocana dönebilmek için evlendiğin insanla beraber olacaksın diyor, olmadan olmaz. İşte böyle bir haya duygusuna sahip Resûl-i Kibriya Efendimiz. Hz. Aişe annemiz, Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin bir halini, özel bir halini anlatıyor. Diyor ki: Ben bu kadar yıllık evlilik hayatımızda, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin mahrem yerlerini hiç görmedim diyor. Göstermezdi, diyor. Bunu başka türlü de anlatıyorlar. Yani Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e Allah Teala öyle özellikler vermiştir ki oraya bakan insanın gözü ama olur gibi de bir rivayet var. Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ümmetini bu konuda rahatlatmış. Yani sadece eşinin veyahut cariyenin mahrem yerlerine bakabilirsin, başkasına bakamazsın diyor mesela, Böyle ifadelerle de ümmeti Muhammed'i rahatlatıyor Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. İşte sevgili kardeşlerim bizim Efendimiz, böylesine bir üstün haya duygusuna üstün bir ahlak duygusuna sahipti. Bugün en çok kaybettiğimiz, en çok mahrum kaldığımız şey haya duygusudur. Ezan-ı Muhammedi mi? Aziz Allah Celle Şanuhu. Kendimizi yeniden kontrol etmeliyiz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin ahlakından bende neler var, neler yok? Bunu bir muhasebe etmeliyiz. Bunun için de Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin ahlakını çok okumalıyız. Hadisi Şerifleri okumalıyız sevgili kardeşlerim. Onu yakından tanımalıyız. Allah Teala Efendimizi bize niye gönderdi? bize örnek olsun diye gönderdi. bize güzel dinimizi anlatsın, öğretsin ve bize ahlakıyla, davranışlarıyla, yaşayışı ile örnek olsun diye. Hayatta olsaydı giderdik, elini öperdik, ayağını öperdik. Nasıl yaşadığını görürdük, istifade ederdik. Bu imkan var mı? Yok. Peki Allah Teala bizi büsbütün mahrum mu bıraktı? Hayır. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellemin Hadisi Şeriflerini adeta teybe kaydeder gibi, şimdi telefonlarınıza demek lazım. Kaydettiğiniz gibi kaydeden yiğit insanlar, hafızası güçlü insanlar göndermiştir. Onlar Efendimizin Hadisi Şeriflerini öğrenmişler ve kendilerinden sonraki nesle aktarmışlar. Büyük alimler o Hadis-i Şerifleri kitaplara geçirmişler, yazmışlar ve günümüze kadar gelmiştir. Sapasağlam, sapasağlam. Uydurma hadisler yok mu? Var. Ama onları ayıklamışlar. Biz onları okuyacak değiliz ki. Biz elimize gelen Hadisi Şerifler okuyacağız biz. Mesela halk için en güzel kitaplardan biri Riyazussalihin. Riyazussalihin okuyun. Onu bitirin, işte Şifa-i Şerif okuyun. Elhamdülillah, Şifa-i Şerif'i de tercüme ve şerh etmek nasip oldu fakir kardeşinize. Dün Şemaili Şerif de basıldı çıktı Elhamdülillah, 3 cilt halinde o da oldu. Elhamdülillah. Hadis kitabı okuyun. Bol bol okuyun ki Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemi tanıyabilesiniz. Yüce Rabbim hepimizi salih kullarından eylesin, ahlakımızı güzelleştirsin. Yavrularımızı, torunlarımızı, yakınlarımızı salih kullarından eylesin. Gerek memleketimizde, gerek Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta, Mısır'da, Doğu Türkistan'da, Arakan'da, dünyanın başka yerlerinde kafirlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize muin ve müzahir olsun. Ve hepimizi onun şefaatına nail eylesin. Amin elhamdülillahi rabbil alemin El Fatiha

BU DERSE AİT KISA VİDEOLAR