1. Bölüm: Yüceler Yücesi Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in Şân ve Şerefini Yüceltmesi

2. Kısım: Allah Teâlâ'nın, Resûl-i Ekrem'e Beden ve Huy Güzellikleri, Din ve Dünya Üstünlükleri Vermesi

16. Fasıl: Resûl-i Ekrem'in İnsanlarla Güzel Geçinmesi, Üstün Edebi ve Engin Ahlâkı

Önceki Ders 17 Ocak 2016
Sonraki Ders 31 Ocak 2016

DERSİ PAYLAŞ:

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala seyyidina Muhammedin Ve alihi ve sahbihi ecmain. Pek ıymetli kardeşlerim şifa-i Şerif dersimize başlıyoruz. Bugün, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'i farklı bir özelliği ile tanıyacağız. Elhamdülillah. Hoş bahisler. Resûl-i Kibriya Efendimizi müellifimiz Hadis-i Şeriflerle tanıtıyor. Çok zevkli olduğunu tahmin ediyorum. Başlığını şöyle atmış. Fahri Cihan Aleyhisselavatu Rahman Efendimizin güzel geçimi. Bugün okuyacağımız dersimizin adı, Efendimizin güzel geçimi, üstün edebi ve insanlarla olan engin ahlakı. Gerçekten oldukça zengin bir ders olacak inşallah. Bu bahsi bitirebilirsek çok iyi. Biraz gayret edelim bakalım. Kadı İyaz diyor ki, Allah ona rahmet eylesin. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellemin insanlarla mükemmel bir şekilde geçinmesine dair üstün edebine dair, engin ahlakına dair pek çok Hadisi Şerifler vardır. Sahih pekçok Hadisi Şerifler vardır. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'i en iyi anlatan, en iyi vakfeden, tasvir edenlerden biri olan Ali, Hz. Ali Radıyallahu Anh, yanındaki insanlara, Peygamber Efendimizi tanıtırken şöyle demiştir: Peygamberi Zişan Efendimiz, diyor Hz. Ali insanların en geniş kalplisiydi. İnsanların en doğru sözlüsüydü. Insanların en yumuşak huylusuydu. Etrafındaki insanlarla en güzel şekilde geçinen bir insandı. Böylesine hoş bir ahlakı vardı Efendimiz Aleyhissalatu Vesselamın. Kalbi dar değil, son derece geniş. Yani kimse onu rahatsız edemez, incitemez. Kendisini incitmeye çalışanlara fazla önem vermez. Aynı zamanda doğru sözlü, yumuşak huylu, herkesle iyi geçinen bir tabiata sahipti. Dedikten sonra ilk Hadisi zikrederken yine müellifimiz adeti olduğu üzere ilk Hadisin senedini verecek. Yani ben bu hediyesi filan hocamdan aldım, o falan hocasından aldı. Ta Efendimize varıncaya kadar böyle kim kimden aldı onu zikredilecekb Diyor ki; Ben bu hadisi daha başka hocalarıma da okudum. Demek ki birinden icazet yoluyla almış, diğerlerinden huzurlarında okuyarak bu Hadisi onlardan öğrenmiş. Tabii sevgili kardeşlerim, 6 asrı geçerek Efendimizin zamanında geliyoruz yani. Kolay bir şey değil. Yine de az ravi ile rivayet edilmiş olur. Ensari kiramın önde gelenlerinden Sa'd İbni Ubade var. Onun oğlu Kays şöyle diyor: Bir gün Fahri Cihan Aleyhi Salevatu Rahman Efendimiz bizi ziyarete geldi. Evimize şeref verdi. Bu zat Kays, bir olay anlattı, geniş uzun bir kıssa anlattı da, o kıssanın sonunda Şimdi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bazı sahabilerini çeşitli münasebetlerle ziyaret ederdi. Hastaysa gider veya görüşecekleri bir mesele varsa evlerine şeref verirdi. Bu da enteresan bir olaydır. Sad bin Ubade, uyanık sahabelerden biri. Efendimiz evine geliyor ve o günün adetleri üzere selam vererek izin istiyor. Esselamu Aleyküm diyor. Ne demek? Ben geldim, sizi görmek istiyorum, izin var mı demektir. Sad bin Ubade ve oğlu, ev halkı kapıyı açmak istiyorlar ama Sad bin Ubade diyor ki, durun, acele etmeyin. Daha çok selamını alalım. Ve aleykümselam diyor yavaş sesle. Efendimiz 2. defa Esselamu Aleyküm. Ve aleykümselam. 3. defa gene Efendimize Es Selamünaleyküm. Efendimiz buyuruyor ki bir yere girmek istediğinizde 3 defa izin isteyin. Bugün diyelim ki 3 defa zile basın. Kapı açılmıyorsa, buyurun denmiyorsa size ısrar etmeyin, dördüncüsü yok. Geri dönün, gidin. Efendimiz de öyle yapmış, geri dönmüş. Giderken Sad bin Ubade arkadan koşmuş gelmiş, Ya Resulallah kusura bakma. Ben böyle yaptım. Senin daha çok selamını almak için, böyle yaptım. Her biri selamımı verdikçe aldım, filan diyerek hoş bir davranış göstermiş. Diyor ki oğlu, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, ziyarette bulundu, evine dönmeyi arzu edince Babam Sad bin Ubade bir eşek hazırladı yani Efendimiz üzerine binsin de, evi uzaktaymış. Efendim. Rahat gitsin, güneşte yorulmasın diye. Demekki Efendimiz yaya gelmiş oraya. Eşeğin üzerine, sırtına diyor bir kadife örtü. Resulullah Efendimiz de eşeğe bindi. Sonra Sad bin Ubade oğluna dedi ki, Ya Kays, oğlum Sen de Resulullah Efendimizle beraber git, dedi. Yani eşeği geri al, getir demek istiyor. Efendimiz bana dedi k,i buyurdu ki. Hadi sen de bin dedi eşeğe. Ben binmek istemedim, utandım diyor. Peygamber Aleyhisselatu Vesselamla aynı hayvana binmek, bana ağır geldi diyor, terledim diyor yani. Ben binmeye utanınca, Efendimiz buyurdu ki; (Arapça metin okuyor.) aleyhisselatu vesselam Ya gelip sen de binersin veya geri dönersin. Ya ben binitli iken, benim yanımda birinin yaya gitmesi beni rahatsız eder. Hayvanın durumu da müsait, ikimizi de taşıyabilir. Demekki güçlü, kuvvetli de bir hayvanmış. Ben utandım diyor binmeye. Geri dön deyince de başka ne diyebilirim? Geri döndüm diyor. Bir başka rivayet daha var. Orada da şöyle geçiyor; Efendimiz buyurmuş ki, gel sen benim ön tarafıma bin. Çünkü hayvan sahibinin öne binmeye hakkı vardır. Öne binme hakkı, hayvan sahibine aittir diyor Efendimiz. Hayvan kime aitse onu öne binme hakkı vardır. Böyle buyurmuş. Fakat o utanmış, binmemiş. Bu da Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin üstün edebini gösteriyor. Yani kendisi binitli iken, bir başkasının yanında yaya gitmesini arzu buyurmuyor. Rahatsız oluyor ondan. Böylesine hassas bir insan. Kainatın Efendisi Sallallahu Aleyhi Vesellem aralarında dargınlık olan Müslümanların arasını bulurdu. Onun güzel adetlerinden biri, ümmetinin birbirine küs olmasını istemez, bundan rahatsız olur. Birbirine küs olanları barıştırır, kaynaştırırdı. Insanların hoşlanmayacağı şeyleri yapmazdı. Demek ki Efendimiz, küstükten rahatsız oluyor ve müslümanlara yakıştıramıyor, birbirine küs olmayı. Mutlaka barıştırıyor onları. Biz, bize de bu ders olmalı güzel kardeşlerim. Tanıdığımız kardeşlerimizin arasında birbiriyle konuşmayan, görüşmeyen varsa biz de onları barıştırmaya gayret etmeliyiz. Bu da bir sünnet demekki. Efendimizin önemli sünnetlerinden biri. Bunu uygulamaya gayret etmeliyiz. Ve kimsenin hoşlanmayacağı bir şey yapmazdı. Demek ki bu da, bu da çok önemli. Beraber olduğunuz arkadaşlarınız zıd bir şey yapmayacaksınız. Hani kızdırayım falan diye yaparlar ya bizde. Doğru değil. Efendimiz onu uygun bulmuyor. Yapmıyor, öyle şeyler yapmıyor. Her kavmin önde gelen şahsiyetine, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem ikramda bulunurdu. Bu adam filan kabilenin önde geleni, başkanı mesela. Ona ikram etmek, kabilesine ikram etmektir aynı zamanda. Insanlar başkanlarına değer verirler. Onun için Peygamber Efendimiz, bir kabilenin önde gelenlerine değer verir, ikramda bulunur ve onları kabilelerine Başkan tayin ederdi. Şayet Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bazı yöneticilerin huyunu, ahlakını, hallerini beğenmiyorsa Müslümanları onlara karşı dikkatli olmaya teşvik ederdi. Yani bu adam huysuz bir adam. Dikkatli olun. Onun yanında dikkatli davranın. Kendinizi incitmesine fırsat vermeyin manasında o adamı tanıtırdı. Kendisi de onlara karşı, o kabil insanlara karşı dikkatli ve ihtiyatlı davranırdı. Bununla beraber o kimselere güler yüzlü davranırdı. Vaktiyle okumuştum. Adam geliyor, böyle bir adam. Huysuz bir adam. Kabilesinin kötü adamı olarak biliniyor. Efendimiz de bazı sahabiler ile oturmuş. Adam dışarıya gelmiş, izin istiyor içeri girmek için. Efendimiz buyuruyor ki onlara, bu adama karşı dikkatli olmak lazım. Bu adam sert bir adam, huysuz bir adam filan diyor. Adam içeri girince, buyur buyur falan yer gösteriyor. Tabi şaşırıyorlar hem öyle dedi, hem böyle davrandı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem Böylece ashabını uyarmış oluyor. Kötü insanın şerrinden korunmak için de demek ki, idare edeceksiniz onu. Onu idare edeceksiniz. Ona zıt davranmayacaksınız. Çünkü sıkıntı verir. Böyle bir sıkıntıya niye giresiniz? Böyle kendisine karşı dikkatli olunması gereken kimseler hakkında Efendimiz şöyle buyurmuştu bir defasında: Kıyamet gününde, Allah Teala'nın huzurunda kötü durumda kalacak olan kişi, şerrinden insanların korkup çekindiği ve bu yüzden kendisiyle ilgiyi kestiği kimsedir. Onun için böyle olmamaya çalışın diyor Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Mescidi Nebevi'de göremediği bazı sahabilerinin durumunu sorardı. Falanı göremiyorum, nerede? Bileniniz var mı? derdi. Cemaati ile böyle meşgul olurdu. Onun hakkında bilgi alır, efendim, yanımda olanlarla ilgilenir, yanında olanların halini hatırını sorardı. Demek ki, mecliste bulunmayanları soruşturuyor. Niye yok? Hasta mı? Öğrenin. Yanına gelenlere de hal hatır soruyor. Nasılsın, İyi misin? Güler yüzle, onu memnun ediyor. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanında bulunanlar, zannederdi ki onun en sevdiği adam kendisidir. Böyle bir intibaya kapılırdı herkes. Onlarla nasıl İlgileniyor ki, nasıl güleryüz gösteriyor ki, herkes derdi ki, beni seviyor, en çok sevdiği adam benim. Okumuştuk ya hani, bir defasında Amr İbni As, galiba en sevdiği adam benim diyor, Ya Resulallah en çok sevdiğiniz kim? Aişe diyor. Sonra kim? Babası diyor. Sonra kim? Ömer Radıyallahu anh Bugün nerede, bir arkadaş bir mail göndermiş bir yerde bilirsiniz orayı. Lan Allahu Ömer, Lan Allahul Ömer, Allah Ömer'e lanet etsin, Allah Ömer'e lanet etsin diye adamlar, kıyameti koparıyor. Ya. Bu bunlara şii değil de rafızi demek lazım. Çünkü şiinin aşırısına rafizi denir. Hz .Ömer'e lanet etmekten zevk duyuyor, gülüyorlar. Lan Allahu Ömer diyor. Bayılıyorlar zevkten yani. Hz. Ömer deyince baktı ki, sonra Hz. Osman diyor. Kendisine sıra gelmeyeceğini anlayınca vazgeçiyor. Sormaktan vazgeçiyor. Demek öyle bir intibaya kaplıyor ki yanında oturan adam, beni çok seviyor, en çok sevdiği adam benim. Sevgili kardeşlerim bunların her biri bizim için ibrettir. Böyle olmaya gayret etmeliyiz. Efendimizin ahlakını, kendimize ahlak edilmeye gayret etmeliyiz. Yani yanımızda oturan insanlara güler yüzlü göstermeliyiz. Hal hatır sormalıyız. Ona muhabbet duyduğumuzu ifade etmeliyiz. Böylece onunla kaynaşmalıyız. Bir kimse, soracağı bir soru için veya isteyeceği bir şey için Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanına gelip oturmuşsa o kimse yanından kendiliğinden kalkıp gidene kadar Efendimiz orayı terk etmezdi. Adam gücenebilir bana. Ben kendisine soru sormak için geldim veya kendisinden bir şey istemek için geldim. Bana tahammül etmedi. Kalktı, gitti diye adamın kalbine bir şey gelir düşüncesiyle o adam diyelim ki sorularıyla, bir şeyleri ile kendisini rahatsız etse bile kalkıp gitmiyor, sabrediyor, oturuyor. O gidene kadar. Yarabbi ne yüce ahlak, ne güzel ahlak. Ne büyük sabır Allah'ım. Bir adam, Fahri Cihan Efendimizin huzuruna gelmiş de kendisinden bir şey istemişse ona istediği şeyi verirdi. Yanında varsa tabii ki. Ama istediği şey yanında yoksa falan yerden bir beklediğim para var, o gelince sana vereyim. Şimdi yok ama. O zaman gel vereyim, derdi. Bu imkan da yoksa, yani bir yerden beklediği bir şey de yoksa kusura bakma. Ihtiyacını da göremedik. Filan diye güleryüzle, hatırını sorarak o adamı yolcu ederdi. Varsa veriyor. Yoksa bir ümidi de varsa vadediyor. O da mümkün değilse kusura bakma diyor. Yok kardeşim, veremem demiyor yani. Elimde yok, kusura bakma. Böyle adam kırılmasın, gücenmesin diye onu incitmeden gönderiyor. Server'i Enbiya Efendimiz, güzel tavırlarıyla, güzel ahlakıyla herkesi memnun ederdi. İşte bu sebeple Efendimiz Aleyhisselam Ashab-ı kiramının babası gibiydi. Onlar onu öyle severlerdi. Babaları gibi severlerdi. Bütün müslümanlar haklarının kendine verilmesi bakımından, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellemin yanındada eşit durumdaydı. Yani kimse bana haksızlık eder, falana verir de bana vermez gibi bir duyguya kapılmazdı. Yani bir şey dağıtacaksa bana da verir, beni mahrum bırakmaz diye düşünürdü. Ashab-ı Kiram. Efendimizin üvey oğlu İbni Ebi hale Efendimizi böyle anlatmıştır. Demek ki bu okuduklarımız İbni Ebi Hale'nin sözleri. İbni Ebi Hale kimdi? Hadi bir daha hatırlayalım. Hz. Hatice'nin, Peygamber Efendimizden önceki evliliğinden olma oğlu. Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice ile evlendiğinde İbni Ebi Hale küçük bir çocuk. Onun için Efendimizin bütün özelliklerini biliyor. Içine işlemiş artık o. Efendimizi en iyi tanıtan, İbn Ebi Hale'dir. Ondan sonra kim gelir? Hazreti Ali. Hazreti Ali niçin Efendimizi en iyi tanıtanlardan biridir? Çünkü o da çocukken Efendimizin yanına geldi. Yani Efendimiz onu himayesine aldı. O da Efendimizi yıllarca takip etti. Gözleriyle, kulaklarıyla. Onun için Efendimizi en iyi bu ikisi tavsif ve tasvir ederlerdi. Bu İbn Ebi ihale diyor ki, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemi tavsif ederken, tasvir ederken Hep güler yüzlüydü, diyor Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Her zaman güler yüzlüydü. Allah'ın Resulü güzel huylu bir insandı. Son derece halim, selimdi diyor. Halim, selimdi. Yani gazap hali hakim değil, hilim hali hakim. Yumuşak huylu bir insandı. Server'i Enbiya Efendimiz diyor, kötü huylu değildi. Katı kalpli bir insan değildi. Kesinlikle bağırıp çağırarak konuşmazdı. Çirkin bir söz söylemezdi. Hiçbir insanı ayıplamazdı. Hiçbir şahsı da aşırı derecede övmezdi. Dengeye bakınız sevgili kardeşlerim. Hareketlerindeki Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin hareketlerindeki dengeye bakınız. Kötü huylu değildi, katı kalpli hiç değildi. Kesinlikle bağırıp çağırmazdı. Sokakta, çarşıda, pazarda bağıran insanlar gibi yapmazdı hiçbir zaman. Çirkin bir söz söylemezdi. Kimseyi ayıplamazdı. Kimseyi de aşırı derecede methetmezdi. Zaten bir insanın yüzüne karşı methetmeyi Efendimiz yasaklamıştır. Birini yüzüne karşı methetmeniz, onu öldürmeniz demektir buyuruyor. Niye? Çünkü adam inanır sizin o methinize. Aaa, ben böyle adammışım, ben iyi adammışım der, ayakları yerden kesilir. Mazallah, gurura kapılır. Kibre kapılır, perişan olur adam. Onun için adamı perişan etmemek için övmeyiniz diyor, aşırı derecede övmeyiniz diyor Peygamber Efendimiz. Ama size bir iyilik yapmış. Diyelim ki, memnunsunuz, teşekkür edebilirsiniz. O zaman söyleyeceğinizi söylersiniz, Allah razı olsun derseniz. Yani güzel sözler vardır böyle. Bana çok büyük iyilik yaptınız dersiniz. Tamam bunları söyleyin. Ama senin gibisi yok, sen bir başka adamsın, bir tanesin sen, filan bunlara gerek yok tabii ki. Sevmediği, beğenmediği bir şey olmuşsa, yani huzurunda biri Efendimizin sevmediği bir davranışta bulunmuşsa, onu görmezden gelirdi. Demek ki insan bazen kör olmalı. Bazen sağır olmalı. Gerek diğer insanlara karşı, gerekse ev halkına karşı. Diyelim ki, ev halkından biri aleyhinde bir şey söyledi. Kulak kabartma. Tam tersine. Padişahın bile aleyhine konuşurlar derler ya, güzel bir sözdür. Aldırma. O anda öyle içinden gelmiş, söylemiştir. Duymazdan gel. Geçinmenin yolu budur sevgili kardeşlerim. Herkes onun lütufkarlığından o kadar emindi ki, bir şey dağıtacağı zaman, herkes O ihsandan bize de bir hisse düşer diye ümitlenirdi. Beni unutmaz Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem. Bana da bir şey verir, diye hep ümitvar olurlar. Allah Teala Hazretleri, Fahri Kainat Efendimizin bu güzel huyunu methederek şöyle buyurmuştur Ali İmran suresinin 59. ayeti kerimesinde. Allah Teala Efendimizi böyle methediyor, Efendimizin güzel ahlakını övenlerden biri de, en önce geleni de Allah Teala'dır. Hani saydık ya, İbni Ebi Hale, Hazreti Ali filan dedi ya. Efendimizi methedenler, yahut tavsif ve tasvir edenler. Efendimizi tavsif ve tasvir edenlerin en başında Allah Teala gelir. Bakınız ne buyuruyor? Sen diyor Efendimize Allah Teala, o etrafımdaki insanlara Allah Teala'nın senin kalbinee koyduğu rahmet, merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Karşındaki insanlara, ashabına Allah Teala'nın senin kalbine koyduğu merhamet duygusu sayesinde yumuşak davrandın. Şayet sen onlara kaba davransaydın, şayet sen onlara katı bir şekilde davransaydın, katı kalpli olsaydın o insanlar etrafından dağılıp giderlerdi diyor. Allah Teala böyle buyuruyor. O insanlar etrafından dağılıp giderlerdi. Demek ki sevgili kardeşlerim, bunun aksi olmak, yani yumuşak huylu olmak, anlayışlı olmak, etrafındaki insanlara güler yüzlü davranmak kaynaşmaya vesile oluyor. Bir araya gelmeye vesile oluyor. Size muhabbet beslenmesine vesile oluyor. Aksini yapsaydın etrafından dağılıp giderlerdi, buyuruyor Allah Teala. Bir de Müminun suresinin 96. ayeti kerimesi vardır. Orada da Allah Teala ,Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e şöyle buyuruyor: Sana yapılan kötülüğü, en güzel bir şekilde gider. Biri sana bir kötülük yapıyorsa, ona uygun, en güzel bir tarzda karşılık ver. Biz o kafirlerin, senin hakkında senin hakkındaki asılsız yakıştırmalar da bulunduğunu çok iyi biliyoruz. O kafirler senin hakkında asılsız sözler söylüyor. Yakıştırmalarda bulmuyor. Sen onlara aldırma. Sana yapılan kötülüğü en güzel şekilde izale et. Demek ki biri bize kötü davrandı mı güzel kardeşlerim, biz de aynıyla cevap verme hakkına sahip olmakla beraber, çünkü size yapılan kötülüğe, aynı kötülükte cevap verme hakkınız var. Ama Allah Teala, affeder, yumuşak davranır, bağışlarsan, bu daha uygundur diyor. Onun için Efendimize de en uygun olanı tasvir ediyor. Yani biri size diyelim ki sizi itti. Senin de onu itme hakkın var. Ama layığını Allah versin diyebilirsin. Allah senin hayrını versin diyebilirsin. Böyle bir şey söyleyip yoluna devam edebilirsin. En güzeli budur. Ayeti kerimeye uygun olan budur. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem'i biri evine davet etmişse giderdi. Gitmemezlik etmezdi. Çünkü Ashab-ı Kiram istiyor ki, bizim evi de şereflendirsin. Bizim evde de iki rekat namaz kılsın, bize dua etsin. Onun mübarek ayağı bizim eve de bassın da bizim ev şereflensin niye arzu ediyorlar. Bunu da bildiği için kimseyi kırmıyor, gidiyor. Şayet bir kimse, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem'e bir hediye göndermişse, vermişse, bu hediye ne kadar önemsiz de olsa onu kabul eder. O hediyeye bir hediye ile karşılık verirdi. Adeti buydu. Demek ki kendisine gelen hediyeyi reddetmiyor, efendim, onu kabul ediyor ve kendisi de bir hediye ile karşılık veriyor. Hatta bazı Hadis-i Şeriflerde daha güzel bir hediye ile karşılık verirdi deniyor. Adeti bu Peygamber Efendimizin. Enes Bin Malik Radıyallahu Anh diyor ki, ben Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e tam 10 yıl hizmet ettim. Yani 10 yaşından 20 yaşına kadar veya 9 yaşından 19 yaşına kadar Efendimize hizmet etti. Enes Bin Malik. Bana bir kerecik bile olsun öf be Enes demedi. Bir kerecik, 10 yıl içerisinde bir defacık bana öf be oğlum niye böyle yaptın demedi. Enes her zaman mükemmel mi davrandı? Hayır, kendisi de söylüyor. Beni bir yere gönderirdi. Arkadaşların oynadığını görürdüm, ben de oyna dalardım onlarla diyor. Yanıma gelirdi, efendim, başımı tutardı, kulağımı hafifçe okşardı. Seni gönderdiğim yere gittin mi oğlum? Gitmedim Ya Resulallah der, tabanları yağlardım diyor. Böyle. Efendimiz aldırmıyor, olsun çocuktur diyor, Hoşgörüyor. Evet. Yani testiyi kırmadan önceki şeyi yapmıyor. Yaptığım bir yanlıştan dolayı, oğlum niye bunu böyle yaptım demedi diyor. Yapmadığın bir şeyden dolayı, oğlum bunu böyle yapsan olmaz mı? Niye yapmadın? demedi diyor. Efendimiz işte böylesine mükemmel bir ahlaka sahipti sevgili kardeşlerim. Kalbi o kadar geniş ki, o kadar, dünyalar sığar o kalbe. Yani kendisine karşı yapılan herhangi bir hatayı, bir yanlışı dikkate almıyor, önemsemiyor, bakmıyor ona. Güzel insan olmak, güzel geçimli olmak böyle olur. İlla her yanlışa cevap verdiniz mi, kötü adam olursunuz, geçimsiz olursunuz. Öyle derler yani. Annemiz Hz. Aişe Radıyallahu Anha şöyle demiştid. Hayatta Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den daha güzel huylu bir kimse yoktu diyor. En güzel huylu insandı o diyor. Hz. Aişe annemiz yıllarca onunla aynı yastığa baş koymuş bir insan. Böyle söylüyor. En güzel huylu bir insandı, ondan daha güzel huylusu yoktu diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'e ashabından biri veya ev halkından biri seslendiği vakit, mutlaka Lebbeyk derdi, yani buyur derdi. Buyur. Ya Rasulallah. Buyur Böyle. Ne güzel ahlak. Böyle, Hz, Ömer'in bir tespiti var. Allah ondan milyon kere razı olsun. Diyor ki, bir kimse ona 3 defa seslendi. Her seslenişinde de buyur dedi diyor. Bir adam. Ashabtan biiri. Ya Resulallah demiş. Ya Nebi Allah demiş. Buyur diyor Efendimiz. 3 defa. Dedim ya işte, buyur dedik ya, yeter demiyor yani. Her defasında buyur. Allah Allah. Rabbim, Yüce Rabbim hepimize onun ahlakıyla ahlaklandırsın. Ceri bin Abdullah var, Yemenli. Allah ondan razı olsun. Efendimizin hayatının son zamanlarında Yemen'den geldiler. 150 kişiyle. Müslüman oldular. O anlatıyor diyor ki; İslamiyeti kabul ettiğim günden beri diyor, bu Cerir Radiyallahu Anh, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemin huzuruna ne zaman girmek istesem, hiçbir zaman bana engel olmadı diyor. Şimdi işim var, daha sonra gel, demedi diyor. Hep gelsin, buyursun dedi, diyor. Beni ne zaman görse mutlaka tebessüm ederdi diyor. Sevgili kardeşlerim, bunlar kolay şeyler değil. Söylemesi kolay da, ben kolay kolay söylüyorum da Yapması zor. Yani bunları uygulaması zor. Çünkü insanın binbir türlü hali var. Kimi zaman öyledir, kimi zaman böyledir ama Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hep tahammüllü, insanların davranışlarına karşı son derece anlayışlı, kızmıyor, aldırmıyor, tebessüm ediyor, güleryüz gösteriyor. Ashabıyla şakalaşırdı. Okuduk ve İleride inşallah okuyacağız, geniş geniş okuyacağız. Efendimizin mizahı bahsine geldiğimizde okuyacağız. Burada genel olarak bir tanıtım yapılıyor. Şakalaşırdı onlarla. Yani abus suratlı değildi, mahkeme duvarı gibi bir suratı yoksa haşa. Hep güleç insan, güleç insanlar şakalaşır tabi. Onnların arasına karışırdı. onlarla konuşur, sohbet eterdi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Yani öyle bir tarafta durmazdı. Huyu böyleydi Efendimizin. Ashab-ı kiramın çocuklarıyla şakalaşırdı. Çocukları çok severdi ve onlarla şakalaşırdı. Mesela Enes'in kulağından tuttuğu vakit, gel bakalım iki kulaklı derdi. Şimdi bu şakada hilaf-ı hakikat bir şey var m? Yok. Herkes iki kulaklı zaten. Ama onun iki kulaklı demesi bir şaka oluyor zaten. Çocukları alıp kucağına oturtur, severdi diyor. Çocuklarını, Ashab-ı kiramın çocukları. Zaten doğar doğmaz ona getirirlerdi. Ya Resulallah bir dua buyur derlerdi. Ya Resulallah bir tahnik yap derlerdi. Yani hurma getirirlerdi, efendim, Acve. Efendimiz onu mübarek ağzında çiğner, sonra o yumuşamış hurmayı çocuğum damağına sürerdi. Çocuğun tattığı ilk tatlı, Efendimizin tükürüğü ile beraber o tatlı olurdu. Buna tahnik deniyor. Böylesine onların çocukları ile ilgilenirdi. Çocuk bu esnada kucağına çişini yapar, hiç aldırmazdı, annesi veya babası üzülür filan. Üzülmeyin derdi, su dökeriz gider filan. Böyle rahatlatırdı onları yani. Onu ister bir köle davet etsin evine yemeğe, isterse bir hür, ister bir cariye, ister bir fakir davet etsin, davetine icabet eder, giderdi. Evlerine giderdi yemeklerini yerdi. Hatta bazen okumuştum, yağı bozulmuş, buzdolabı yok ya. Efendim, onunla yapılan yemek de pek hoş olmaz tabii. Bozulmuş yağ ile. Aldırmazdı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Hiç hissettirmezdi yani. Medine'nin isterse en uzak köşesinde olsun, bir hastayı ziyarete giderdi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem. Yaya giderdi ki sevabı daha çok olsun diye. Çünkü hasta ziyaretine giderken attığımız her adım aolayısıyla sevap kazanıyorsunuz. Yani bir hayvan olsa bile bineceği hayvan, yürüyerek gidelim derdi Efendimiz. Bir kimse kendisine özür beyan ederse, Ya Rasulallah kusura bakma, şunu yapamadım veya böyle davrandım dersen onu özrümü kabul ederdi. Yok canım böyle yapmamalıydın demezdi. Kale Enes Radıyallahu Anh. Enes Radıyallahu Anh şöyle demiştir. Bir adam diyor, Enes Bin Malik Radiyallahu Anh, Peygamber Efendimizin kulağına eğilse de bir şey fısıldasa o adam ağzını çekmeden Peygamberi Alişan Efendimiz başını ondan çekmezdi diyor. Adam gelmiş, kulağına bir sır fısıldıyor, bir şey danışacak diyelim ki. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem başını çekmezdi. Adam sözünü bitirene kadar öyle onu beklerdi. Biri Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemin elini tutmuşsa, diyelim ki musafa yapacak, yahut bir şey anlatmak için Efendimizin elini tutmuş. O adam Efendimiz'in elini bırakmadıkça, Efendimiz elini çekmezdi. Allah'ım ne yüce ahlak. Tamam kardeşim, tamam deriz biz. Değil mi? Çünkü şeyimiz kabımız dar olduğu için anladık ,tamam. Yok Efendimiz öyle demezdi. Adam elini çekecek, efendim, ondan sonra Efendimiz elini çekecek. Böyleydi. Yüce Rabbim hepimizi onun ahlakıyla ahlaklandırsın. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem yanına oturanların yanında, dizlerine ileri doğru uzatmazdı, yani onları rahatsız edecek şekilde böyle rahat bir tarzda oturmazdı. Hiç kimse böyle bir şey görmemiştir diyor. Karşılaştığı kimselere önce Efendimiz selam verirdi ve Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem musafahaya o başlardı, yani elini o uzatırdı. İlk gördüğü Müslümana Efendimiz selam verirdi, bize de bunu teşvik ediyor. Çünkü kim önce selam verirse o daha çok sevap kazanır, buyuruyor. Onu göstermek için de, bize öğretmek için de önce Kendisi selam veriyor ve kendisi elini uzatıyor. Demek ki musafaha, tokalaşmak için elimizi ilk önce uzatan biz olacağız. Ashab-ı kiramın yanında ayağını uzattığı hiç görülmemiştir. Ayağını uzatıp da diyor, onların yerini daralttığı hiçbir zaman görülmemiştir. Ya ayaklarım ağrıdı uf, diye uzatmazdı diyor. Şimdi camiye gidiyoruz ya efendim. Gençler öyle rahatlar ki, efendim. Ayaklarını uzatıyorlar. Bir de ellerini arkaya dayıyorlar öyle. Ya söylemeye de insan utanıyor kırılır, alınır filan diye. Ama birilerinin onlara söylemesi lazım tabii. Yani akınlarının yavrum, camide otururken mümkün mertebe iki dizinin üzerinde otur. Oturamıyorsan bağdaş kur otur. Ama ayaklarını kıbleye doğru uzatıp oturma. Ayaklarını kimseye karşı uzatmıyor. O ayrı, kaza geçirenler müstesna tabii ki. Onların mazereti var, onlar mazur. Evet benim söylediğim normal insanlar için. Mazereti olan zaten namaz kılarken de ayağını kıbleye doğru uzatıp namazını kılacak. Veya sandalyede. Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz, yanına bir kimse gelirse, ona ikramda bulunurdu. Bazen bu gelen şahsın altına hırkasını sererdi, hırkasını çıkarır sererdi. Ikramda bulunmak için. Altında bir minder varsa kalkardı, minderi ona verirdi. Sen otur diye. Kendisi yere otururdu. Şayet adam hayır Ya Resulallah diye itiraz edecek olursa, ısrar ederdi diyor. Yani adam bazen mahçup olur, Ya Resulallah, yani sen yere oturacaksın ben minder oturacağım olur mu? Otur, otur. diye Efendimiz ona ısrar ederdi. Çünkü o misafirdir, ikram ediyor ona. Misafire ikram etmek haktır. Ashabına künyeler verirdi, onların hoşuna gidecek tarzda künyeler verirdi. Yani bizim hep adını unuttuğumuz, Ebu Hureyre diye bildiğimiz ki adı Abdurrahmandı galiba deniyor, on kadar ismi söyleniyor. Abdurrahman mıydı Abdullah mıydı bilmem ne filan. Efendimiz onu bir kere kucağında kedi ile görmüş. Kedicik babası anlamında Ebu Hureyre demiş. Adı unutulmuş. O günden sonra. Efendimiz ona böyle dedi diye. O da hoşlanırmış yani. Bana Efendimizin taktığı künye ile, lakapla hitap edin diye. Hz. Ali, Fatıma annemizle biraz kavga etmiş. Mescidi Nebevi'ye gitmiş, uzanmış Mescid-i Nebevi toprak zaten. Toprağa uzanmış. Efendimiz eve gelmiş, Nerede Ali diye sormuş? Hazreti Fatıma demiş ki Ya Resulallah biraz aramız tatsızlaştı da kalktı, gitti, mescide gitti. Demiş Efendimiz gidiyor. Hz.ali uzanmış toprağa, üstü de bedeni de biraz toprak olmuş. Kalk ey toprak babası demek, Ebu Turab. Ebu Turab, turab toprak demek. Ey toprağa bulanmış adam demektir yani. Asıl Türkçe güzel tercümesi böyledir. Kalk diyor, ona da Ebu Turab lakabını veriyor. Tabii bu bir muhabbeti geliştiriyor güzel kardeşlerim. Bunlar rastgele şeyler değil. Bu bir sevgi alameti. Ashabını memnun etmek için, onlara hoşlandıkları, sevdikleri adlarla, lakaplarla veya künyeler ile hitap ederdi. Neyi seviyorlarsa onlar en çok o şekilde hitap ederdi. Konuşan bir kimsenin sözünü kesmezdi. Edebe bakınız güzel kardeşlerim. Hani sünnet arıyoruz ya, hangi şey sünnettir? Demekki konuşanın sözünü kesmemek, Efendimizin sünnetidir. Bizim aklımıza bir şey gelince adamın sözünü hemen kesiveriyoruz, araya giriyoruz. O da ne söyleyeceğini unutabiliyor. Veya üzülüyor. Bir şartla, edep kaidelerini zorlayan bir şey söylemediği takdirde kimsenin sözünü kesmezdi. Böyle de rivayet varmış. Adam edep kaidelerinin dışına çıkmışsa, onun sözünü uyarmak için keserdi. Gayri ahlaki bir şey söylüyor mesela. veya adam gene susmuyorsa oradan kalkıp giderdi. Bu da bir beğenmediğini gösterme tarzıdır. Evet. Mümkün mertebe gavurca kelime söylememeye çalışıyorum. Burada protesto ederdi demek lazım ama benim adetim yabancı kelimeleri kullanmamak. Mümkün mertebe, bazen ağzımdan kaçabilir. Onu da hoşgörün. Server'i Enbiya Efendimiz namaz kılarken biri yanına gelmişse, onu bekletmemek için namazını çabucak bitirirdi. Yani adamı bir işi var herhalde. Benimle bitecek diye namazını uzatmazdı, yani kıldığı namaz ne? Mutlaka nafile namaz. Çünkü farz namazları nerede kılardı Efendimiz? Camide cemaatle. Başka türlüsü olur mu? Olmaz. Ya ancak hasta olacak da camiye çıkamayacak da o zaman evinde kılardı. Son hastalıkları sırasında, yoksa mutlaka namazı camide kılardı. Demek ki nafile namaz kılarken biri geliyor, bir şey sormak istiyor, Efendimiz'de onu bekletmemek için hemen namazını kısa keserdi. Adama sorardı; hayrola nedir isteğin, arzun nedir diye sorardı. Onun işini gördükten sonra tekrar namaza başlardı. Kaldığı yerden namazını kılardı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, insanların en çok tebessüm edeniydi. Aziz Allah Celle Şanuhu, mübarek yüzünden tebessüm eksik olmazdı. En neşeli olan insan Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'di. Bu da güzel bir şey güzel kardeşlerim, Yani kardeşlerimizin yanındayken neşeli olmaya, neşeli görünmeye en azından gayret edelim. Eğer o sırada Kur'an-ı Kerim, yani vahiy nasil olmuyorza veya Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem, vaaz etmiyorsa, konuşma yapmıyorsa böyle yapardı. Bazen vahiy öyle ağır gelirdi ki, Efendimiz Sallallahu Allahu Aleyhi Vesellem kolay kolay kendine gelemezdi. Yani bu dediğimiz huyu gösteremezdi bir süre. Biliyorsunuz vahiy geldiği vakit sahabi diyor ki; o sırada konuşuyorduk. Dizim Peygamber Efendimizin dizinin altında kalmıştı. Dizim kırılacak zannettim, diyor. Yani öyle bir şey, öyle ağır bir şey. Efendimiz terler içinde kalıyor. Öyle bir durumda pek şey yapamazdı, bu söylediğimiz gibi tebessüm edemezdi. Ashabı kiramdan Abdullah bin Haris Radıyallahu Anh diyor ki; Bu zat Mısır'da vefat eden en son sahabi olarak bilinir. Diyor ki; ben Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemden daha çok tebessüm eden birini görmedim. En çok tebessüm eden Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'di diyor. Evet. Güzel kardeşlerim, adetimiz ezanla birlikte dersi bitirmek. Fakat birkaç satırı kalmış, bu bahis bitecek, bitirelim izin verirseniz. Efendimiz sabah namazısı kılınca, namazı kıldıktan sonra, Medineli hizmetçiler ellerinde birer kap suyla gelirlerdi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'den mübarek elini o suya batırmasını isterlerdi. Yani bu su Rasulullah'ın elinin battığı su diye, ondan bereket ummak için evlerine götürürlerdi. Önüne getirilen her kaba, mübarek elini daldırırdı, daldırmazlık etmezdi mutlaka. Bazen Medine'nin havasını bilen bilir. Soğuk olur. Su da bazen buz gibi olurdu diyor Ravi. Efendim, öyle bile olsa iki cihan güneşi Efendimiz kimseyi kırmamak için, önüne getirilen kaplara elini daldırdı. Ashab-ı Kiram getirdikleri o suyla Efendimizin bereketini umarlardı. Yani bu su mübarek eliyle şereflensin, bereketlensin diye onun elinin batırılmasını isterlerdi. Yüce Rabbim hepimizden razı olsun. Bizleri salih kullarından eylesin. Yavrularımızı, torunlarımızı. ev halkımızı salih insanlardan eylesin. Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Irak'ta, Arakan'da, Doğu Türkistan'da, dünyanın başka yerlerinde kafirlerin, zalimlerin zulmü altında inleyen kardeşlerimize Yüce Rabbim muin ve müzahir olsun ve hepimizi de onun şefaatine nail eylesin Amin. Vel hamdülillahi rabbil alemin. El Fatiha.

BU DERSE AİT KISA VİDEOLAR